Kulağımda kulaklık, çantamdan kitap eksik olmaz. Neden mi?
Uzun zamandır dikkatimi, enerjimi, zamanımı ve paramı öğrenmeye ayırıyorum.
Psikoloji alanında yüksek lisansım devam ederken nörobilim eğitimi alıyorum. Yemek yaparken, evi toparlarken, yürürken kulağımda bir podcast, mutlaka bir şeyler öğreneceğim birini dinliyorum. Sürekli okuyorum. Kiminle konuşsam bir öğrenci gibi sesine kulak veriyorum. Bir film izlerken hatta bir müzik dinlerken bile ona talebe gözüyle bakıp ilham alıyorum.
Kendime verdiğim söz ise: “Yaşam boyu öğrenciliğin ve öğretmenliğin bitmesin.” Söze sadakat için yoldayım. Öğrendiklerimi aktarma telaşım daimi. Yoldan çıktığım oluyor ama hemen geri yola yeniden revan olmaya teşneyim.
Niye yazdım bunları? Ben burada bir mucize olduğunu keşfettim. Prof. Dr. Türker Kılıç Hoca bağlantısallık anlatırken: “Bir yere sürekli enformasyon yüklenirse oradan zeka çıkar.” diyor ya, o kadar doğru bir vurgu ki!
Acizane, haddimi aşmadan öğrenme ve öğretme yoluna mesafeli olanları bu yola davet etmek isterim. Öğrendikçe ve öğrettikçe yaşam her anlamda bereketleniyor. Bu mucizenin tarifi yok. Nasıl anlatsam bilemedim. Zihnin sana hizmetkar oluyor. Bazen dilimden dökülenler ya da kurduğum bağlantılar bana ait değil gibi geliyor. Algoritmalar bir süre sonra yazanın da kontrolünden çıkıyormuş ya, bu da benzer bir durum.
İbni Haldun Mukaddime eserinde: “İnsan geçinmek için çalışır. Geçinme telaşı bitip evine dönünce hemen öğrenme telaşına düşmelidir.” diyor 1383 yılında. Yani öğrenme çevikliği denilen kavram epey eski aslında. Alvin Toffler de 21. yy’ın cahillerinin öğrenmeyi bilmeyenler olduğuna vurgu yapar. Niye bu kadar altı çizilmiş konunun?
Ezcümle, ben oldum demekle ben öldüm demek aynı. ‘Cahil olan gül olsa da koklama.” diyen Aşık Veysel haklı. Öğrenmenin ve gelişmenin sorumluluğu okullara, insan kaynakları birimlerine bırakılmamalı.
Yaşam boyu öğrenciliğiniz, öğretmenliğiniz ve onların size sunduğu mucizeleriniz bitmesin.
Hülya Mutlu