Kitaplarım

Tam Üstüne Bastın - Hülya Mutlu

Kitabı neden yazdım?

Benim ve çevremdeki bazı insanların kendine yabancı kalışlarını, bırakın ötekini kendisiyle iletişim kuramayışlarını, şartlanmış zihin yapılarını, o zihinden ürettikleri yıkıcı dili, kültürel normlar arasına sıkışmış iletişim yöntemlerini, dinlememe hallerini, eşzamanlı konuşma seçimlerini, takdir yerine tekdir (azar) tercihlerini, karından, arkadan ya da zihinden konuşup geribildirim vermeyişlerini, küçük hareketlerin önemli etkilerini görmeyişlerini, ilişkileri önyargıya teslim edişlerini, konuşmayan insanın duygularını bedeninden dinlemeyişlerini, lisanımünasiple ve gerektiğinde diplomatik dille konuşmayı öğrenemeyişlerini, soru sormadan hep anlatmayı seçişlerini, dile pelesenk olmuş empatiyi içselleştiremeyişlerini, nezaketin kolaylaştırıcı etkisini idrak edemeyişlerini, kuşaklar arası farklılıkları gözetemeyişlerini çok kereler gözlemledim. Bütün bunların yıkıcı sonuçlarını hem kendim deneyimledim hem de gerek sohbetlerde gerekse eğitim ve koçluklarda insanlardan dinledim.

İş hayatında teknik yeterliliği ve doğru iş sonuçlarına ulaşma becerisi iyi olan insanların kendilik algılarındaki çarpıtmalarını, güzel bir projeyi sunamayışlarını veya güçlü bir fikri savunamayışlarını, kavgayı ve bağırmayı bir iletişim yöntemi olarak kullanışlarını ve bu kusurlar sonucunda oyun dışı kalışlarını da fazlasıyla gözlemledim. Ayrıca bu insanların teknik becerilerini davranışlar ve becerilerle desteklemenin ne denli önemli olduğu fikrine çok uzak olduklarını fark ettim. İş hayatına sade ve sadece iletişim anlatan bir kitap armağan etmeyi çok istedim.

Bu iletişimsizliğin bireyin ve toplumun ilerleyişinin önünde mühim bir engel olduğunu idrak etmek, bana bu konuda eğitimlerimde anlattıklarımı daha geniş kitlelere aktarma misyonunu getirdi. Kitap bir bilgi kitabı, içinde yazılanların bir kısmını kaleme alırken “Bu basit bir bilgi mi?” çelişkisine her düştüğümde tesadüfler beni o konuda yapılan majör hatalarla yüzleştirdi. Dolayısıyla her bölümde ele aldığım konulara dair önce bir kısım bilgiyi aktardıktan sonra uçtan uca o konuya dair nasıl davranılması gerektiğiyle ilgili maddeleri yazdım. Bilgileri uygulama hassasiyetiniz kitaptan doğru sonuçları almanız açısından çok önemli. Okurken üzerimize alınarak okumak, benim bu konularda hangi eksiklerim var sorusunu sormak ilerlemeye katkı sağlayacaktır. Başkalarındaki tutum ve davranış kalıplarına takılarak okumak kitabın size faydasını azaltacaktır.

Bu alanda yazılmış çok sayıda kitap var. Bu kitapların önemli bir kısmı özellikle İngilizce konuşulan Anglosakson ülkelerin ihtiyaçlarından yola çıkarak yazılmış. Dolayısıyla bu bilgilerin önemli bir kısmı kültürel normların farklı olması nedeniyle uygulanabilir olmadığı gibi, uygulandığında samimiyetten uzaklık hissini de geçirebiliyor. Ben kitapta iş dünyasının gerçeklerinden, Türk kültürünün dinamiklerinden yola çıkarak konuyu ele alma ve uyarlama gayreti içine girdim. Dolayısıyla daha hayata geçirilebilir olacağı düşüncesindeyim.

Ben derslerimde de, yazılarımda da hikâyelerin gücünden ve bizi konunun merkezine taşıma becerisinden istifade etmeyi çok sevdiğim için bu kitabın yazılış amacını güzel anlatan bir hikâyeyle başlamak istedim. Hikâye, Mevlânâ’nın Mesnevi’sindendir.

Kitapla ilgili  konuşma ve eğitimler

Kitapla ilgili konuşma, seminer ya da eğitim işbirlikleri için hmutlu@hulyamutlu.com adresine mail atabilir ya da 0 216 545 29 99 numaralı telefondan bilgi alabilirsiniz.

Kitabı Neden Yazdım?

‘Nasıl bir  döneme denk geldik, hiçbir şey yolunda gitmiyor. Dünyanın, ülkenin  talihsizlikleri  hep bizi buldu’ diye hayıflanan çok fazla sayıda insana denk gelince bu kitabı yazma motivasyonum oluştu.  Epiktetos  ”Sen seçtiğin anda doğmadın. Dünyanın sana ihtiyacı olduğu zamanda doğdun. İnsan yerküreye, var oluşa, dünyanın devrine hizmet eder. Önemli olan burada olduğun zamanlarda üzerine düşeni yapmaktır.” Der. Ben de yazdıklarımla olana, bitene  hayıflanmanın yerine yeryüzünün daha haysiyetli bir yer haline gelmesine potansiyelimizi kullanarak nasıl katkı sağlarız hususunda zihinleri berraklaştırmak istedim. Çünkü dünyaya geldik ya da Heidegger in tabiriyle fırlatıldık lakin yine Heidegger fırlatılmışlık hissiden  kurtulmak için anlamayı ve olanakları yakalamayı bir seçenek olarak sunmuştur. Bizi nasıl anlarız sorusuna kitabımın çeşitli bölümlerinde değindim.
Hayatımız boyunca karşılaştığımız zorluklar ve değişiklikler, bizi birçok kez yıpratabilir ve mutsuz hale getirebilir. Bazı insanlar zorluklar karşısında ötekilerine göre daha hızlı toparlanabilir.  İnsanlar arasında zorlukları karşılamada önemli bir  faktör vardır: psikolojik sermaye. Psikolojik sermaye, insanların kendilerine olan güveni, motivasyonları, umutları ve benlik saygılarını tanımlar ve bu faktörler insanların hayatlarındaki zorluklarla başa çıkmasına yardımcı olur.
Bu kitap, psikolojik sermayenin tanımını, önemini ve nasıl artırılabileceğini ayrıntılı bir şekilde inceleyecektir. Kitap, insanların hayatlarındaki zorluklarla başa çıkma yeteneğini ve bu zorlukları aşma potansiyelini artırmasına yardımcı olacak pratik öneriler içerecektir. Psikolojik sermaye geliştirilebilir, işlenebilir ve yönetilebilir bir olgu. Bu nedenle bu kitabın bazı bölümlerinde psikolojik sermaye konusunun teorisinden ziyade uygulamalarla nasıl geliştirilebileceğini anlatmaya çalıştım. Bazı bölümlerinde ise kendini geliştirme yolculuğumda yaptıklarımı  da okuyucularıma  rehber olması açısından paylaştım. Değerli okuyucu bu kitaptan bir sonuç almak istiyorsa tavsiye edilen uygulama, rutin ve ritüellere bağlı kalmalıdır.
 
Bu kitap okuyucusuna  iki önemli değer vaadi sunmayı hedefliyor. Birincisi, hem iş hayatında  hem özel hayatında düştüğü, kırılganlığının arttığı ve yolunu kaybettiği anlarda  içerideki kaynaklarına yönelmesi ve içini derleyip toplaması için bir rehber olması için yazıldı. İçini derleyip toplayan insanın dış alemle de ilişkisi düzeliyor. İkinci vaadi ise kendini tanımak ve inşaa etmek için kendine dair bir farkındalık yakalamak ve çıktığı yolculukta kim olduğumuzdan öte, en iyi olma ve gelecekte ne olacağımız ile ilgili  bir plan yapma ve yol gösterme amacı taşıyor. İbni Haldun’a isnad edilen ‘’Coğrafya kaderdir’’ sözünün bazı kişilerce yanlış yorumlanarak ne yaparsam yapayım önce ülkede işler iyi gitmeli, ben değişsem ne değişecek yaklaşımını sergilediğini görüyorum. Coğrafya önemlidir ve yaşadığımız toplumun ve ülkenin dinamikleri hayatımızı etkiler, bunu kabul ediyorum lakin Herakleitos ise karakter kaderdir demiş. Bunu derken de karakterin değişmezliği değil, değişmezliğin karakter olduğuna dikkat çekmiştir. Hem İbni Haldun hem Herakleitos haklı. Bireyler toplumların nüvesi, bireyim değişimi toplumu ve coğrafyayı değiştirecektir.
“Bir insanın en ağır yükü, gerçekleştiremediği potansiyelidir.” diye bir söz okumuş ve Charles Schulz tarafından söylendiğini bulmuştum izini sürünce. Beni epey etkilemişti ve gerçekleşmeyen potansiyel bir ağıt ve yas konusu olabilir gelmişti.   Bunu öyle acıklı buldum ki bu tesirle  başkalarının da potansiyellerini gerçekleştirmesi için var gücümle çalışmayı kendime yaşam amacı edindim. Umuyorum ki sevgili okuyucum bu kitapla birlikte  psikolojik sermayeniz eskisinden daha güçlü hale gelir ve potansiyeliniz gerçekleşir.