“Kafasını Yastığa Huzurla Koyanlara” Haksızlık Yapılmıyor Mu Sizce?
“Garajda kuruldu dünya devi oldu.
Üniversiteyi yarıda bıraktı ama şimdi milyar dolarlık şirketin patronu.
Girdiği bir çok iş görüşmesi olumsuz sonuçlandı, yılmadı, dünyanın en zengin iş adamı oldu.
Bir zamanlar film yıldızıydı, şimdi binlerce çalışanı olan bir şirketin sahibi.”
Bu sözler ne kadar tanıdık geliyor değil mi bize? İnternette, sosyal medyada, capslerde, eğitimlerde, zirvelerde sözün özü aklınıza gelebilecek her yerde verilen örnekler çoğunlukla aynı.
Yukarıdaki başarılara imza atan insanlar elbette takdire şayan. Buna bir itirazım da yok zaten.
Ancak aklıma takılan soru şu: “Neden hep başarı hikayelerini” anlatıyoruz ve “Neden hep başarı hikayesinden bahsederken dünya devi, bol sıfırlı dolar gibi klişeleri” her türlü sosyal ortamda anlata anlata bitiremiyoruz.
Bu soruya verilecek cevap aslında insan doğasında gizli.
İnsan sürekli olarak daha fazlasını arzu eder. Evi olur daha iyi bir ev, arabası olur daha iyi bir araba, kazancı olur daha fazla bir kazanç, terfi eder daha yüksek bir pozisyona terfi etmek ister.
Dolayısıyla insan her zaman karşısındakinden “ilham” verici konuşma ve sözler duymayı tercih eder, “olumsuz önermeleri” duymak istemez.
Bunu özetle kimse filmin sonunun “kötü” bitmesini tercih etmez örneği ile tarif edebiliriz.
******
Peki sürekli pompalanan “başarı” hikayeleri gerçekçi mi, rasyonel mi?
Yazının giriş bölümünde verdiğim örneklerdeki koşullara sahip insanların oranı genel nüfusa göre son derece düşük olduğu varsayımından hareketle, sürekli pompalanan “başarı” hikayelerinin hayata “bir hoş sedadan” başka bir şey katmadığı açık.
Belki de duymamız gerekenler “başarısızlık” hikayeleri.
Bir şirketin nasıl iflas ettiğini,
Yanlış yönetim politikaları nedeniyle bir çok kişinin nasıl mağdur olduğunu,
Mobinge karşı sessiz kalınması,
Bir şirket milyar dolarlık bir dev iken nasıl küçülmeye gittiği,
Terfiler ve ücret politikalarındaki ayrımcılık,
İş bulmanın zorluğu, genç işsizlik,
Gibi konular daha gerçekçi değil mi sizce?
Çoğu insanın sahip olamayacağı bir hayal alemini sürekli pompalamak yerine çoğunluğun mağduriyetini ön plana çıkaran konuları konuşmanın zamanı gelmedi mi?
Bunun zamanının çoktan gelip hatta geçtiğini düşünenlerdenim.
******
Sonuç olarak, başarı ancak “sahip olunan servet” “kariyer” “statü” ile ölçülebilecek bir kavram değil açıkçası.
Diğer ifade ile “servetin, kariyerin, statün yoksa başarılı değilsin” mottosunun tam bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Nedeni gayet basit.
Kazandığı asgari ücretle üç çocuğuna bakan ve eşi de temizliğe giden bir anne baba başarılı değil mi sizce?
İşini zamanında yapan bir çalışan başarılı değil mi sizce?
Dürüst ve güleryüzlü bir esnaf başarılı değil mi sizce?
Bilim üreten bir akademisyen başarılı değil mi sizce?
Görevini layıkı ile yapan bir memur başarılı değil mi sizce?
Yani işin özeti kısaca şu:
“Kafasını yastığa huzurla koyan her insan aslında başarılıdır.”
Ve bu insanların ilham verici konuşmaya ihtiyaçları yok. Çünkü kendileri hayata bakış açıları ile dışarılarda aradığımız ilhamın ta kendileri.
O yüzden sürekli pompalanan başarı hikayeleri ile haksızlık yapılmamalı.
Kimlere mi?
“Kafasını yastığa huzurla koyanlara”
Yazar: Av. Alper Yılmaz
www.guncelishukuku.com
Blogger ın notu: Sevgili Alper Yılmaz’a blogum için yazdığı bu güzel yazı için teşekkür ediyorum. İş hayatına dair güzel ve faydalı bilgiler için herkese, ama özellikle hukuk alanında pek çok değerli, teknik bilgi için ise İnsan Kaynakları uzmanlarına mutlaka kendisinin yazılarını takip etmenizi tavsiye ediyorum.