Bizim toplumun klişe konularından biridir; aile içi iletişim. Çok önemli olduğunu bilmeyenimiz, dile getirmeyenimiz yok. İnsan ilişkileri ile ilgili farkındalık arttıkça daha çok kafa yorar olduk bu konuya. Konu bu kadar gündemde olmasına rağmen etrafta niye bu kadar mutsuz çocuk var merak ediyorum. Her konuda olduğumuz gibi bu konuda da teoride iyiyiz lakin pratik sallanmakta. Bana sorarsanız aile içi iletişimde Türkiye de çoğu aile ‘gereksinme iletişimi’ diye adlandırılan rutin iletişimden öteye geçmiş sayılmayız. Yani, iletişim konuları ve içerik günlük gereksinmelerdir’ ‘Yemekte ne olduğu?’ ya da ‘faturalar,kredi ödemeleri’, ‘çocukların okuldaki durumları’ ‘günlük olayların kısa notları’, ‘ölümler, hastalar’ kısa konuşmalarla aktarılırken birlikte olunan zamanın çoğunu TV izlemek, bilgisayar ile meşgul olmak, sosyal medyada takılmak gibi aile arasına mesafeler koyan faaliyetlere geçiriliyor. Daha derinlerde yer alan beklentiler, hayal kırıklıkları, geleceğe ilişkin duygular, kırgınlıklar, dargınlıklar insanlar arasındaki olumlu ya da olumsuz mesajlar günlük iletişim içinde kendine yer bulamıyor, sürekli bir geçiştirme hakim ailede. İletişimin yüzeysel olduğu ortamlarda mutlu çocuk olmak çocuklar için çok zor olsa gerek.
Aile bireyleri arasındaki iletişimin sığlığı, azlığı insanlarda ciddi bir ruhsal yorgunluk hali yaratıyor. Yıllardır aynı evde olup birbirine yabancı çiftler, onları sürekli izleyen ve tabi bu iletişimsizlikten nasibini alan çocuklar.
Geçenlerde anneme beni çocukken çok fazla eleştirmesinin o yıllarda beni ne kadar üzdüğünü söyledim. Bana ‘’ yaaa, hiç farkında değildim, niye hiç söylemedin?’’ dedi. Ama işte o yıllarda o köprü yoktu, daha uzaktık, daha yabancıydık. 2001 yılında ilk defa yurt dışına çıkıp bir yıl kadar yaşadıktan sonra döndüğümde bir arkadaşım bir sürü farklı ülkeden ve kültürden insan gördün sence bizim en büyük eksiğimiz ne dedi. Ben; ‘’ Bize konuşmayı öğretmemişler. Açık olmayı, hislerimizi gizlememeyi, kırgınlıklarımızı içimize atmamayı göstermemişler’’. Dedim. Hala fikrim baki. İyi geçirilmiş bir çocukluktan, doğru yaklaşımlarla büyütülmekten daha kıymetli bir şey düşünemiyorum.
‘’Gordon (1996)’a göre, çocuklarla kurulan ilişkilerde bazı iletişim engelleri vardır. Bunlar; emir vermek, yönlendirmek, uyarmak, göz dağı vermek, ahlâk dersi vermek, öğüt vermek, çözüm ve öneri getirmek, öğretmek, nutuk çekmek, yargılamak, eleştirmek, suçlamak, aynı sürekli aynı düşüncede olmamak, çok övmek, sürekli aynı düşüncede olmak, ad takmak, alay etmek, yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak, sürekli güven vermek, desteklemek, avutmak, duygularını paylaşmak, soru sormak, sınamak, sorgulamak, sözünden dönmek, oyalamak, şakacı davranmak, konuyu saptırmaktır.’’ Gordon un bu listesini tüm çocuklu evlere asıp bunları yapmayınız diyesi geliyor insanın. Çünkü anne babanın sosyo kültürel seviyesi ne olursa olsun bu listedeki yapılmayacaklar listesi bizim hanelerde bolca yapılıyor.
Bazı ailelerde ise iletişimsizlik daha farklı bir boyut kazanmış. Anne oğulla, baba kızla ya da çocuklar arası koalisyonla diğer aile üyelerine karşı cepheleşme eğilimi oluşmuş. Bu durum, iletişimi büsbütün bozuyor ve evde garip bir negatif elektirik oluşuyor. Anne ve babanın sürekli ve tutarlı iletişimi kadar bir çocuğa iyi gelen az şey var. En azından hepimiz bir defa çocuk olup bunu deneyimledik.
Anne ve babaların giderek daha yoğunlaşması, stres oranının artması ile birlikte en çok dikkatimi çeken bir başka şey ise ebeveynlerin çocukların bilgisayar ve televizyon ile sürekli oyalanmasını avantaj olarak görüp çocukları teknolojiye boğmaları. İlk bağımlıklarını çocuklara anne babalar veriyor. Ve bu ekran bağımlılığını sonra çok değişik bağımlılıklar takip ediyor.
Ailede iletişim kurmayı öğrenmek hem sosyal yaşamda hem de özel yaşamda kaliteli iletişim kurmak için oldukça önemli. İnsanların iletişim dili nasıl bir ailede yetiştikleri ile ilgili bir sürü mesaj veriyor. Hayatı boyunca anne ve babası birbirine empati kurmamış birisi empati kurmayı öğrenemiyor. Ailesinden dinlemeyi görmeyen insanlar dinlemek gerektiğini bilmiyor. Bağırmanın ve azarlamanın bir sorun çözme yöntemi olduğunu görerek büyüyen bağırmayı bir metot olarak kullanıyor. Anne-Babaların bilmeleri gereken şey, ağızlarını her açtıklarında farkında olarak veya olmayarak çocuklarına bir şey öğretiyor olduklarıdır. Çocuğun yanında birbirleriyle veya başka birileriyle, yüz yüze ya da telefonla konuşurken, dünyada olup bitenlerle ilgili yorumlar yaparken çocuklar tüm sinyalleri almaktadır. Ailenin kullandığı konuşma şekli ve inanç sistemleri çocuğun beyninde bilinç altında depolanır. En çok tekrarlananlar çocuklar tarafından bilinçsizce seçilir ve kullanılır.
Ben küçücük bir çocukken bir gün ayran yapmaya heves etmiştim ve o arada beni izleyen komşumuz şöyle dedi’’ güzel yap ha ayranı, gız öğrenir anneden ayran ezmeyi, oğlan öğrenir babadan mahalle gezmeyi.’’ Kafiyesinden mütevellit çok hoşuma giden bu sözü sonra muhteviyatındaki derin anlamdan dolayı çok sevdim. Çocuklarınızı en pahalı kolejlere gönderip, en iyi markaları giydirmekle ve bir dediğini iki etmemekle bitmiyor sorumluluk asıl zor olan topluma iyi insanlar hediye etmek. İyi bir aile ortamı kadar değerli pek az şey var.
Cidden Anne Baba olmak çok zor ve doğuştan öğrenilen bir tecrübe yada yaşam şekli değil.Bu yüzden anne baba okulları açılmalı ve öncelikle eğitimden geçmeliyiz.
Çok doğru bir saptama, anne baba olmak üzerine eğitim şart. Bu çok özel bir konu. İnsanlar ne kadar eğitimli olursa olsun, anne baba rolünde oldukları zaman pek çok hata yapabiliyorlar.