Bilişsel Çarpıtmalar
Beni endişelendiren, bir şeylerin oluş şekli değil de insanların onu değerlendiriş şekli.
Epiktetos
İletişim becerileri; konuşma, yazma, okuma, dinleme ve düşünme fonksiyonlarını kapsar. Düşünme insanın önde gelen bir yetisidir ve iletişim fonksiyonları içinde önemli bir yere sahiptir. Bu başlıkta düşünme ve inanç sistemlerimizin iletişim üzerindeki etkilerinden söz edeceğiz.
Sabah uyandığı andan itibaren i insanın ilk önce kendisiyle iletişimi başlar. Yukarıda bahsettiğimiz kişinin kendisiyle olan iletişim süreci diğer iletişimlerini etkilemekle beraber bu konuda yapılmış çalışmalar hem sınırlıdır hem de kendine pek yer bulamaz.
İnsan hayal kurar, düşünür, varsayımlar üretir;, sonuçta duyguları çalışır ve bu bireysel iletişim sürecinde hem ileten hem de iletinin muhatabı kişinin kendisidir. Kişinin kendi içsel iletişimindeki yetkinliği sosyal etkileşimini kolaylaştırır ve ilişkilerine katkı sağlar. Olaylara zihinde yüklenen anlamlar bununla ilişkili duyguları doğururken duygular düşüncelerin bir uzantısı şeklinde ortaya çıkar ve duygular olaya verdiğimiz tepkiyi oluşturuyor. Verilen tepki ise iletişimin nasıl olacağını belirler. Kendisiyle ilişkisini, içsesinin söylediklerini düzenleme kabiliyetine sahip olmayan insanların diğerleriyle insanlarla kurduğu ilişkilerin de sorunlu olması ihtimali dolayısıyla yüksek olur. Bu nedenle zihnin içinde gezinen düşüncelerle hasbıhal etmek ve çarpıtmadan doğrulama yapmak önemlidir. Dünyaya bakış açımız dünyanın gerçekliğinden ne kadar uzak ise o kadar çok sorun yaratır ve yaşarız. Kendiyle muhabbetin en riskli yanı ise abartıya kaçıp dışarıyla ilişkiyi kesmektir. Bu bilginin ışığında ölçülü ve çıktı alınacak iç konuşmalar yapmayı ve iç konuşmada ölçüyü kaçırmayıp optimum dengede kalmayı seçmelidir.
İçsel iletişimdeki kronik bozulmalar zihinsel veya ruhsal rahatsızlıkların bir işareti de olabilir. Bilişsel düzenlemeleri üzerinde hakimiyetini hâkimiyetini yitiren kişilerin bu konuda destek alması almaya gereksinimi de olabilir. Sosyal bilişsel engellerinin farkında olmak ve kaldırmak, kişinin ruh hali ve iletişimi üzerinde olumlu etki yapar. Dünyada gerçekte olan ile insanın kendi dünyasındaki olan arasındaki mesafe açıldıkça sorunlar artar. Sağlıksız yerleşik inançları fark etmenin çok kolay olmadığını söylemek ise yanlış olmaz, bazen emek bazı durumlarda ise destek gerektirir.
İçsel iletişim planlı değildir ve net bir hedefi yoktur. İçsesimizin ne konuştuğu çok önemlidir, zira içsesimiz bir düşünce ya da eylemi alıp işleyerek bizi bazen bizi kızdırır, bazen yanıltır, bazen de doğruya ulaştırır. Tamer Dövücü, “Optimum denge modeli” üzerine verdiği eğitimlerde iç sesi hayalci, karamsar ve rasyonel olmak üzere üç kategoride ele alır. Bu seslerden biri bazen yüksek tonda konuşur ve iç iletişime hâkim olur, sesi çok çıktığı zaman kısmak değil ama hayalci, karamsar ve rasyonel sesleri sohbet ettirmek genelde bilişsel düzenleme anlamında işe yarar. Konuşan sesler çoğu zaman geçmiş yaşantıların ürünü olabilir. Bu sesler Bunlar içeride kalmış bir ebeveyne de ait de olabilir. Sesler çoğu zaman insanı dayanıksız ve duygusal yaralanmaya da açık hale getirebilir.
İnsan zihni içeriden ve dışarıdan pek çok ve zihin topladığı pek çok bilgilere bilgiye dair düşünceler geliştirir. Sonra bunları geçmişten edinilen bilgilerle karşılaştırarak bir sentez yapar ve sonrasında yeni bir bilgi üretir. Üretilen bilgi de depolanır. Bu bilgi, insanın gerek iç dünyasından gerekse dış dünyasından bazı uyaranlarla eşleştirilir. Sonra aynı tıpkı üretim süreçlerinde olduğu gibi insan bu uyaranları zihinsel bazı işlemlerden geçirerek onlara kendince anlamlar yükler.
Biliş dediğimizde, düşünme, deneyim ve duyular yoluyla bireyin zihninde oluşan bilgi edinme süreçlerinden söz ediyoruz. Bilmek, anlamak, tanımak, kavramak, düşünmek, akıl yürütmek, anımsamak, unutmak ve problem çözmek gibi zihinsel işlevler bilişsel süreçlerdir.
Bilişsel yaşantılar, hemen her alanda, özellikle diğer insanlarla kurulan iletişimde etkiler yaratır. Gördüklerimiz, duyduklarımız bilincimizde bunlara verdiğimiz anlamlar, unuttuklarımız, hatırladıklarımız, inançlarımız, şemalar çevremizle ilişkilerimizde büyük öneme sahiptir. Burada “şemalara” kasıt şudur; bebeklikten başlayarak gelişir ve yaşam boyu sürer. Kişinin kendisine ve çevresine ait yaygın ve koşulsuz temalardır, silinmemiş kayıtlardır. Bu nedenle bir kez meydana geldikten sonra şemalar, kişi için mutlak gerçek olarak algılanırlar ve kolay kolay değişmezler. Örneğin ebeveynlerinden sevgi veya kollanma görmeyen bir çocuk “Duygusal Yoksunluk Şeması” geliştirip ve kendisini sürekli olarak yalnız hissedebilir ve başkalarına bağımlı hale gelebilir. Diğer bir ifadeyle, bireyin sahip olduğu zihinsel model dış dünyaya uyum sağlamasını, dış dünyadan gelen etkileri kontrol edebilmesini sağlamaktadır.
Bilişsel çarpıtmalar
İş yaşamında sıklıkla gözlemlenen durumlardan birisi; çevremizden bize gelen bilgileri yanlış anlamlandırma durumudur. Var olanı gerçekte olduğu gibi değil kendi algı süreçlerimizden süzülen inançlarla yorumlayınca bilişsel çarpıtmalar ortaya çıkabilmektedir. Bilişsel çarpıtmalar halk arasında yanlış anlama olarak tabir edilir.
Düşüncelerimiz duygularımızı oluşturur. Ama düşüncelerimiz oluşurken herhangi bir nedenle çarpıtıldığında, duygularımız da buna göre çarpık şekillenir. Bilişsel çarpıtmalar da çarpık düşüncelerin duygu durumlarımızı etkilemesiyle oluşur. İş hayatında ilişkilerin doyum sağlayıcı bir şekilde devam etmesi bireyin hem kendi duygularına ve, bilişsel yapılarına ilişkin farkındalığıyla hem de iletişim halinde olduğu diğer insanların kendisiyle ilgili tutum, davranış ve duygularını anlamlandırma tarzıyla ilişkilidir. Bilişsel çarpıtmalar iş yaşamında saldırganlığın mobbing (bezdiri), sözlü taciz, içe kapanma ve iletişim terörü gibi form değiştirerek ortaya çıkmasına da neden olmasından ötürü üzerinde durulması gereken, çok önemli bir konu durumuna gelmiştir.
Bilişsel çarpıtma türleri
Her sözüm dinleyen özüm seçemez
Sırat köprüsünden ince sözlüyüm
Aşık Seyrani
- Ya hep ya hiç tarzı düşünme
Altın kural, altın kuralların olmadığıdır.
George Bernard Shaw
Bu tür bilişsel çarpıtmalar, “çift kutuplu düşünme”, “iki uçlu düşünme”, “siyah ya da beyaz düşünme” diye de adlandırılabilir. Bu yaklaşıma sahip insanlar için süreç değil sonuç önemlidir. Yani zafer gelmiyorsa sefer anlamsız gelir bu düşüncede olanlara.
Koçluk desteği verdiğim bazı insanlarla yaptığım görüşmelerde onların “Benim için siyah ve beyaz vardır, ama gri yoktur” dediklerine şahit oldum. Bu katı düşünce şekli çoğunlukla karakterli duruşun bir göstergesi olarak algılanmaktadır. Bu bilişsel katılık kişilerin ayrıca duygusal esnekliğini de yitirmesine, kolay incinip kolay incitmesine de neden olabiliyor. Burada bilişsel katılıktan kasıt; davranış ve düşüncelerini yeni, değişen ya da beklenmeyen olaylara adapte etmekte güçlük çekme, değiştirmeye direnmedir. Bu eğilimde olan kişilerin ilişkilerinde sorun yaşamaları kaçınılmazdır. Bu gibi düşünce katılıklarını en çok besleyen unsur uyuma direnmek ve öğrenmeye kapanmaktır.
“En iyisini yapmak lazım, yoksa hiç yapmayalım.”
“Eleştiriyor, demek ki benden hiç memnun değil.”
“Güvense bana her şeyi anlatır.”
“Ben kendimde bir eksik göremiyorum.”
“Bu şirkette ağzınla kuş tutsan mümkün değil yaranamazsın.”
- Zihin okuma, falcılık yapma
Bir adam, gün boyunca düşündüklerinin toplamıdır.
Ralph Waldo Emerson
Zihin okuma, başka insanların zihninden geçenleri bildiğimizi ve/veya onların da bizim zihnimizden geçenleri bildiklerini /ya da bilmeleri gerektiğini ifade eden bir bilişsel çarpıtmadır. Türk kültüründe buna sıklıkla rastlanır.
İkili ilişkilerde çoğumuz, karşımızdakinin duygu ve düşünceleriyle ilgili varsayımlarda bulunuruz. Bu, ilişki açısından normal bir süreçtir. Ancak zihin okuma çarpıtmasını kullanıyorsak, karşımızdakinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini bildiğimizden emin davranırız. Bize inandığımızın aksi söylense bile, düşüncemizi değiştirmekte çok zorlanırız. Kendimize ve/veya karşımızdakine hata payı bırakmayız. Niyet okuma iş hayatında en sık gözlemlediğim çarpıtma türü ve iş sonuçlarına yansımaları oldukça olumsuz.
“Ben onun ciğerini bilirim.”
“Sormaya gerek yok, ne düşündüğünden eminim.”
“Böyle şeyler benden hiç kaçmaz.”
“Sezgilerim beni hiç yanıltmaz; bu işte bir sıkıntı var, bak görürsünüz.”
“Değer verse, o esnada neyi istediğimi bilirdi.”
- Felaketleştirme
Genç bir karamsarın görüntüsünden, daha acıklı bir görüntü olamaz.
Mark Twain
Felaketleştirme, söz konusu gerçekçi verileri dikkate almadan geleceği olumsuz olarak tahmin etmek olarak düşünülebilir. Felaketleştirmede, gelecekte olması muhtemel bir olumsuzluğa aşırı odaklanma söz konusudur. Ne olursa olsun hep çok kötü şeyler olacakmış inancının hâkim olduğu bir çarpıtma türüdür. Olayların ve ihtimallerin daha çok olumsuz yönlerini dikkate alan kişiler bu çarpıtmayı yoğun olarak kullanırlar. İyimserlikten uzak insanların yoğun kullandığı sık sık başvurduğu çarpıtmalar olup kişilikle de oldukça ilişkilidir. Genelde iş huzurunu bozan yaklaşımlardır.
“Ben kendimi kışa hazırlayayım da, yaz gelirse bahtıma.”
“Gülmenin sonu ağlamaktır.”
“Rezil olduk millete.”
“Yaptığın hata gerçekten korkunç.”
“Bu sefer kesin batarız.”
- Aşırı genelleme
Bir düşüncede takılıp kalma, gerçeği bir düşünce aydınlatmaz.
Sophokles
Kişinin tek bir veriye veya yetersiz sayıya bilgiye dayanarak, olumsuz veya olumlu bir kanaate ulaşması aşırı genelleme olarak tanımlanabilir. Bu tür bilişsel çarpıtmalarda sınırlı sayıda örnek üzerinden genel bir kurala ulaşmak söz konusudur.
Aşırı genellemede, bir parça bütünün kendisiymiş gibi algılanabilir. Asla, her zaman, daima, kesinlikle, hiç kimse, herkes gibi ifadeler, bu çarpıtmada çok yoğun kullanılan terimlerdir.
“Doğum günümü hatırlamadılar, bana değer vermiyorlar.”
“Satışçıların hepsi aynı.”
“Çok başarısız olduk.”
“Hiç takdir edilmiyorum.”
“Yüzüne bir daha asla bakamam.”
“Bizim sektör hep böyle.”
- Kişiselleştirme
Yalnız yaşamak; bünyesi alıngan, kırılgan ve esneklikten uzak kişiler için cezaların en ağırıdır.
José Saramago
Hiçbir nedene dayanmadan olumsuz bir olayın sorumluluğunu üstlenmektir. Kendinizce, hiçbir sorumluluğunuz olmamasına rağmen, olanların sizin suçunuz olduğu ve yetersizliğinizi yansıttığı sonucuna varmaya neden olan bilişsel çarpıtmadır hatasıdır. Bu düşünce kalıplarına sığınan kişiler, kurban kostümünü giymeye hazır haldelerdir.
“Bana güvenmediği için projeye beni dahil etmedi.”
“Benim yüzümden bu hale geldi.”
“Ben o zaman öyle davranmasaydım sonuç böyle olmazdı.”
“Hayır demeyi bilmediğimden oldu.”
“Aşırı kibarlığım bazen başıma bela oluyor.”
- Olumluyu göz ardı etme
Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.
Franz Kafka
İyi şeylerin yaşanmış olması nedense önemli bir durum olarak görülmez. Başarılar şansa ya da başka sebeplere bağlanır. Sahip olunan olanaklar ya da ilişkilerdeki pozitif şeyler yok sayılır. Yaptığım envanterlerde bu yönde eğilimi olan kişilerin sahip olduklarına şükretme tarafı oldukça zayıf çıkıyor. Ve Oysa insana en iyi gelen duygulardan birisi yaşamda elinde ne varsa ona minnettar halde bakmaktır minnettar olmaktır.
“Ofise küçük bir klima takmışlar, hiç koymasalar daha iyi.”
“Servis şoförü kar var diye sokağa kadar girdi sokağın başında durdu, evin önüne bırakmadı.”
“Bana yüzde 13 zam yapmışlar, sadaka gibi yahu.”
“Antalya’daki toplantıya beni de davet etmiş, kesin bir çıkarı vardır.”
“Kadınlar Günü’nde herkese hediye vereceğine buraya bir kreş açsın.”
- Etiketleme
Düşünlerimizin en iyi aynası, yaşamlarımızın akışıdır.
Friedrich Nietzsche
Bu çarpıtmayı kullanan kişiler olayı bazen çok sağlıksız boyutlara taşıyacak kadar abartılı ifadeler kullanabiliyorlar. Çocuğuna sesini yükselten birisine eşinin “Üvey anneden farkın yok” demesini buna örnek olabilir. Aşırı genelleme yapmak da buna örnek olan diğer bir durumdur. Ve Kaldı ki bir kişi kişilerin çevresindekilerin bir kez bu sıfatlara sahip olduğunu düşününce katı bir bakışla aksini düşünme eğilimi hiç olmaz. Seçtiğimiz etiketlerin de çoğu zaman kendi zaaflarımızla ya da gelişmesi gereken taraflarımızla ilişkilendirilmesi mümkün olabiliyor olur. Anadolu’da “Herkes tablasındakini satar” diye bir laf vardır, bu nedenle bilhassa kişilere yapılacak olan etiketlemelerde kendimizden bahsetme ihtimalimizi düşünerek doğru seçimler yapmalı. Bu bilişsel çarpıtmaya hoş bir örnek de Nasrettin Hoca’dan: Nasrettin Hoca bir arkadaşıyla randevulaşır, fakat unutur. Arkadaşı o saatte eve gelip hocayı evde bulamayınca sinirlenir ve kapıya “ahmak herif” yazan bir not bırakır. Hoca gelince notu bulur ve koşarak arkadaşına gider. Ona, “Kusura bakma unuttum bana geleceğini, neyse ki kapıya adını adını bırakmışsın” der.
“Kahvesi her zaman çekmecesinde, ya ne cimrilik.”
“Acayip şanssızım.”
“Genel müdür ne dese onaylıyor, tam bir yalaka.”
“Acayip çıkarcı birisi.”
“Salağın tekiyim ya.”
“Aptal!”
- -meli -malı
Fikir ona derler ki, bir yol açsın; yol ona derler ki, bir gerçeğe ulaşsın.
Mevlânâ
“-meli -malı”larla yaşamı katı bir forma sokmak, hem duygusal hem de bilişsel esnekliği yitirmeye neden oluyor. İçinde -meli ve -malı geçen düşünce kalıplarının sağlıksız olduğunu söyleyebiliriz. Bu düşüncenin sonucunda insan aslında başarmış bir halde iken maalesef kendine yabancılalaşabiliyor. Meli malı Bu kalıpların tutkunları hem kendilerinin hem başkalarının nasıl davranması ve nasıl birisi davranıp nasıl kişiler olması olmaları gerektiğine dair bir kurallar listesine bağlıdır. Kurala uymayanlar onları kızdırır; ve kendileri de kuralları ihlal ettiğinde suçlu hissederler. Bu dayatmaları etkileşim halinde oldukları insanların da kendilerinin de ruhunda yaralar açıp, adeta bir kültür robotuna dönüşmelerine neden olur. Bu tarz düşünen kişiler hem iş hem özel yaşam döngüsünde çok zorlanır ve zorlar. Genelde kaygıya eğilimli ve katı düşüncenin neden olduğu sağlık sorunlarına sahip oldukları da gözlenebilir.
Meli malı Bu kalıpların ekseninden çıkıp, özüne sen ne istiyorsun, senin neye ihtiyacın var demek diye sormak insana iyi gelir. Ve başkalarını da olmadıkları birine dönüştürmek için dayatmayı bırakmak yine iyi bir tercihtir. Dayatmacı kalıpları fazlaca kullanmak maruz bıraktığımız insanların bizden uzaklaşmasına ve iletişimin güçleşmesine sebebiyet verir.
Bu düşüncelere örnekler:
“Hesabımda en az şu kadar para her zaman olmalı.”
“Departmanıma gelen tüm e-postalarda ben de olmalıyım.”
“Her zaman en şık ben olmalıyım.”
“Herkes işini dört dörtlük yapmalı.”
“Hep çok çalışmalıyım.”
- Aşırı büyütmek ya da küçültmek
Düşüncelerini tam ve yerinde sözcüklerle anlatamayan kişi, yanlış tartılarla iş görmeye çalışan satıcıya benzer.
Anonim
Bu çarpıtmada kişi kendi ya da başkalarının değerini büyütürken, tam tersine kendi başarılarını ya da başkalarının hatalarını küçültme eğilimindedir. Ben yaptıysam herkes yapar derken, diğerlerinin yaptıkları veya durumları aşırı takdir ve hayranlıkla ifade edilir.
“Benimki bir başarı sayılmaz, kim olsa yapardı aynısını.”
“Gittiğim bütün iş görüşmeleri kötü, ben kesinlikle iş bulamayacağım.”
“Böyle önemli bir projede bana niye yer versinler.”
“Benim dışımda herkes araba sürmeyi biliyor, ne kadar yeteneksizim.”
“Benimki biraz şanstan oldu.”
- Filtreleme
Gerçek mahkûmlar cezaevlerinde yatanlar değil, elini kolunu sallaya sallaya dolaşırken düşüncelerini beyinlerinde hapsedenlerdir.
Faruk Nafiz Çamlıbel
Bu tür çarpıtma yapan kişiler bir durumun olumsuz ayrıntılarını dikkate alır ve bir durumun olumlu yönlerini hiç görmez;, küçük bir olumsuz detayı filtreleyerek büyütürler. Tek bir olumsuz bir ayrıntıyı seçebilir ve yalnızca gerçeğin karartılmasına ya da çarpıtılmasına enerji harcarlar.
“Toplantı boyunca tüm olumsuz uyarılarında hep bana baktı.”
“E-postada benim adımı en sona yazmış.”
“Rapor çok güzel deyip ardından biraz sadeleştir demesinden çok rahatsız oldum.”
“Her gün selam verirdi, bugün hiç yüzüme bakmadan geçti.”
“Adayın her şeyi harika ama üniversiteyi altı yılda bitirmesine çok takıldım.”
“Bazı departmanlarımız süreci iyi yönetti, ama bazılarının gelişim ihtiyacı var” demesine çok bozuldum.
“Sunumun çok iyiydi ama bir dahaki sefere hikâyeleştirme kullan” demesi, sırf eleştirecek bir şey bulma çabasından.
“Yenisin, öğrenme gayretin güzel ve hata yapma hakkın var” dediğine göre sürekli hata yaptığımı düşünüyor.
Ben konuşurken gülüp birlerine baktılar, çok rahatsız oldum.
Bilişsel çarpıtmalar ve beraberinde getirdikleri varsayımlar ile inanç kalıpları iletişimi çok oldukça etkiler. Düşüncelerin duyguların oluşumu üzerinde önemli etkileri vardır ve bilişsel çarpıtmalara çok fazla başvurmak duygu repertuvarımızdan işlevsel olmayan duyguları seçmemize neden olur. Duygular ve duygusal esneklik iletişim ve insan ilişkileri üzerince önemli etkilere sahiptir. Kişinin kendiyle ilişkisi başkalarıyla kurduğu ilişkilere de yansır. Bu nedenle bu çarpıtmaların farkında olmak, hangi duyguları üretmeye yaradığını bilmek ve yakaladığımız zaman bunları yönetebilmek önemlidir.
Bilişsel çarpıtmaların iletişim önünde engel oluşturmaması için çözüm önerileri şunlar olabilir:
“Zannetme, farz etme, sor” formülü koçluk yaklaşımlarında varsayımı seçen kişilere hatırlatılan bir çözümdür hatırlatılır. ve bilişsel çarpıtma ihtimalini gördüğümüzde ilgili bir ikinci taraf var ise karşımızdakine soru sormak güzel bir çözümdür. Varsayımlara ve kuşkulara mahal vermek düşünce çarpıtmalarını artıracağından doğrulanmasına başvurmak gerekir. İngilizlere ait güzel bir söz vardır; “Yüz tavşandan bir at oluşmayacağı gibi, yüz kuşkudan da hiçbir zaman bir delil oluşturulmaz.”
Kendine sorulacak sorular da zihnin aydınlanmasına katkı sağlar. “Bu düşünce ne kadar doğru?” “Bu kimin düşüncesi?” “Bana bunu düşündürten ne?”
Başka açıdan bakmak yöntemi de katı ve çarpıtılmış bir düşünceden sıyrılmak, bilişsel ve duygusal esneklik kazanmak için oldukça işe yarayan yöntemlerdir. Ölü Ozanlar Derneği (1989) filminde, Welton Akademisi’ne hâkim olan katı bakış açısının öğrencileri ne kadar sınırladığını fark eden öğretmenin Mr Bay Keating (Robin Williams canlandırıyordu) bir sahnede masa üzerine çıkar ve öğrencilere “Eğer bir şeyden eminseniz, buna bir de başka açıdan bakmaya zorlayın kendinizi. Aptalca ve yanlış olduğunu düşünseniz bile yapın bunu” der. Bu sahne bilişsel ve duygusal esnekliği artırmak açısından oldukça ilham vericidir.
Düşünce, duygu ve davranış arasındaki etkileşimi tersine çevirmenin bir yolu da fiziksel davranışı değiştirmektir. Katı ve negatif duygulara sürükleyen düşüncelerden kurtulmanın iyi bir yolu bedenin fiziksel davranışlarını değiştirmektir. Kısa bir yürüyüş, nefese odaklanma ve basit egzersizler duygu ve düşüncelerin seyrini değiştirmekte etkili olabiliyor. Yoğun stres ve baskı altında bilişsel çarpıtmaları daha çok kullanma eğilimi olduğundan dayanıklılık ve stres yönetimi konularında ilerlemeyi öğrenmekte fayda vardır.
“Sorun” yerine “durum” olarak konuları ele alırken önyargı ve varsayım engeline takılmamak konusunda bir iç disiplin oluşturmak ise bilişsel çarpıtmalarla mesafenin epey açılmasına katkı sağlar.
Yargılayıcı (neden böyle, senin yerinde olsam, öyle değil böyle yap), genelleyici (bütün, hiçbir zaman, her zaman, herkes, hep, hiç), dayatmacı (-meli -malı) ve koşullu (ancak böyle olursa, eğer şöyle olursa) olmak üzere dört tip düşünce kalıbını kullanmamak üzerine pratikler yapmak da geliştiricidir.