03.07.2021 tarihinde eğitmen Hülya Mutlu, Mindful Akademi – Mindfulness Eğitimi kurucu ortağı Erhan Ali Yılmaz’ı Hülya Mutlu ile Tam Üstüne Bastın programına misafir etti. Pınar Kursun ve Salih Zeki Pehlivan da söyleşiden esinlenerek yazdıkları yazıları ve kendilerini etkileyen noktaları bizlerle paylaşmışlar.
OYSA BİZ MULTITASKING NESİLİYİZ!
Son yılların popüler kelimesi mindfulness üzerine birçok yazı, kitap, podcast ve şöylesi sonunda bana kalanlar ve sorularım süzgeçten geçince tertemiz yazıya döküldü kendiliğinden.
Önce “Nereden çıktı bu farkındalık, anda kalma ya da mindfulness? Ben neyi kaçırdım?” olmuştum.
Direkt İngilizceden tercüme olduğundan aslında tam da anlamını veremediğimiz bu kavramın özellikle farkındalık olarak aktarıldığında anlam kargaşasına yol açtığını fark ettim. En azından bende böyle tezahür etti. Konu hakkında derinleştikçe, ana hatları ile aynı olsa da, kaynaklarda bazı artı söylemlere rastladıkça konu daha berraklaştı. Yani aslında ne ve ne olmadığı konusu berraklaştı.
Hayatımıza ilk anda kalmak kavramı girmişti. Hayatımıza girmişti tamam ama anda kalmak da öyle kolay bir şey değildi ve dahi o kadar da öyle anda kalayım olmuyordu. İnsanoğlu geriye de gidecekti ve gidiyordu elbet (ki bence bu kaçınılmaz ve dozunda gerekli) ve geleceğe de seyahat edecekti zihninde.
Evet yaşam döngüsü “anlar”dan oluşuyordu. Mesele geçmişe takılıp depresif ve karamsar veyahut bir nostalji bulutunun içinde kaybolmadan girip “Bir arkadaşa bakıp çıkacaktım.” tadında bırakabilmek. Geleceğe zihninde bir olumlama ve ruhen motive olabilmek adına seyahat edebilmek ve bunu “Geleceği şekillendirebilirim ve ıskalarsam istikbalim mahvolur.” kaygısına düşmeden, bir zihinsel aktivite olarak yapmaktı.
Geçmişte ve gelecekte geçirdiğin zamanların oranını içgörün ile orantılamalı ve yaşadığın anı fark etmenin ötesinde keyfini sürmeli, zor anları da “Bu da bir an ve geçecek, ben bundan sonraki anlarda da olacağım.” diyerek ve zamanın asla duramayacağını bilerek, “Bugünkü aklım olsaydı şunu yapardım.” demek yerine “Gelecekteki aklımla şu an bunu yapabilirim.” diyerek karşılamak ve kabullenmekti.
Farkındalık dediğimiz de, her şeyin farkında olmak asla değildi. Ama bize yıllarca, uzun uzun aynı anda bir çok işi yapabilmenin marifet olduğu alabildiğine sığ bir metafor ile, “Yürürken sakız çiğneyemiyor musun?” diyerek dayatılmış ve yürümekten de sakız çiğnemekten de koparılmıştık.
Ama anda kal ve bir şeye odaklan denildiğinde de bu sefer koca bir 24 saat içinde tek bir şeye odaklanıp sadece onu yapacağım diyerek kendini dünyanın en sıkıcı ve takıntılı, yine olanları ıskalayan insan olmamamız gerektiğini idrak etmek gerekiyor.
Bir amaca giden tek bir yol olamaz. Hayatta yapılacak bu kadar çok şey varken ve bu bir gayya kuyusu iken tek bir şey tabii ki yapmamalı ki bu insan olmaya saygısızlık.
Demem o ki daha doğrusu bu konuda yazan, çizen yıllardır araştırma yapan sosyolog, psikolog, koç, mentor vb insanların bütün anlattıklarından ve üstüne kendi akıl süzgecim ve deneyimlerimden damıttığım şu oldu:
• Farkındalık çevrende olan biten her şeyi fark etmek değildir.
• Farkındalık bir kitap okurken yan masada da ne konuşulduğunu dinlemek aynı zaman da sokakta ki arabanın içinde kimin oturduğunu bilmek değildir.
• Anda kalmak geçmişi yok saymak, geleceği umursamamak değildir.
• Ne olursa olsun ben andayım demek değildir.
• Anda kalıp odaklanmak makul olmayan zaman dilimleri ile tek bir şey yapmak değildir.
Anının Farkında olmak bütün bunlardan azade:
• Yaptığın, o an yaptığın şeyin farkında olup iliğine kemiğine kadar hissetmektir.
• Yaşadığın ana zamanını bloklamak ve o anlar içinde zamanı unutmak ve fark etmemektir.
• Yaptığın, dinlediğin seyrettiğin şeyin yediğin yemeğin farkında olmak hissetmektir.
• Hayatında karşılaştığın zorlukları, olayları zor anları fark etmek ama takılıp kalmamaktır.
• Hayatın getirdiğini karşılamak, kabullenmek fark etmektir.
• Olanın fark edilmesinden sonra, sonraki an için şimdi ne yapacağım diyebilmektir.
Bunu yapabilmenin metodolojisini yine insan kendi reçetesini yaratarak bulacaktır.
Bazı insanların doğuştan getirdikleri hasletleri bütün bunlar için uygun bir zemin oluşturuyor ve yapabiliyor olabilirler. İşte o insanlar da aynen diş fırçalama öz disiplin sorumluluğuna ulaşmış insanlar gibi fırçalamaya devam etmeliler ki “20 yıl fırçalamış olsanız dahi 1 hafta içinde dişiniz fırçalamadığınız takdirde sararacaktır.” (mindfullnes eğitmeni Erhan Ali Yılmaz’ın çok etkili bir metaforudur.)
Bazı insanları ise bunun için önerilen metotları kullanarak senkronize olacaklardır. Vücut kasları gibi zihin kaslarına da antrenman yaptırıp zihin kaslarını geliştirmek, daha önemlisi alıştırmak ve tutum haline getirmek gerekiyor.
Peki bunu yapınca ne olacak? İyi anda kaldım, yemeğin farkına vardım, dinleyebildim, başıma gelen kötü olayların farkına vardım. “Peki eee?” diyorsanız da şunlar oluyor:
→ Yaptığınız işin farkına vardığınız için zaman hırsızlarına fırsat vermiyor ve zamanınızı doğru yönetebiliyor, yapmak istediğiniz şeylere zaman ayırabiliyorsunuz. Yani hem kariyer yapıyor hem de yeterli zaman ve ilgiyi sonuna kadar verebilen bir ebeveyn olabiliyorsunuz.
→ Bir şeyleri ıskalamış ya da yetememişlik duygusunun hezeyanı ile strese girmiyor daha makul bir insan oluyorsunuz.
→ Stres içinde olmayınca hayatı ve çevrenizdekileri dinleyebiliyor ve hayatı okuyabiliyorsunuz.
→ Hayatı okuyabilen bir insan olduğunuz için çevreniz tarafından rahatlatıcı ve hatta mutlaka hayatlarında olmasını istedikleri bir insana dönüşüyorsunuz.
→ Bu insan hali sizi daha verimli bir çalışan, ebeveyn, arkadaş, evlat, eş vs yapıyor.
→ Bu bulaşıcılık hali hayatın bütün dehlizlerine sirayet ediyor ve anınızın ve bu yaşam seyrinin sefasını sürüyorsunuz.
→ Bütün bunların sonunda hepimizin aşina olduğu IQ, EQ ve literatüre giren bir çok zeka türünün yanında belki de en önemlisi olan ruhsal zekanız gelişecek. İçinizi derleyip toplayabileceksiniz
Ez cümle; yürürken sakız çiğnemek zorunda değilsiniz ama attığınız her adımın yerin, göğün, havanın, rüzgarın, vücudunuzun her bir kasının farkına vararak 30 dakika yürümeniz, sakız çiğneyerek, evdeki, işteki, aşktaki sorunları zihninizde taşıyarak 3 saat yürümemizden evladır.
Umarım bu yazıyı okurken sadece harfleri verdiği hissi ve sesimi duyabilmişsinizdir.
– Pınar Kursun
Erhan Bey konuşurken o kadar dingin ve samimi bir hali vardı ki. Mindfulness’ın ne olduğu haleti ruhiyesinden belli oluyordu.
Söyleşide beni etkileyen notları sizinle paylaşmak istedim.
*Everest’in tepesinde bulacağın huzur, oraya götürdüğün huzurdur. Huzur hissetmemiz içinde bulunduğumuz yerle ya da işle ilgili değil, bunu algılayışımızla ilgilidir.
*Olayları nasıl algıladığımız hayatımızın kalitesini belirler. Beynimiz bir çevirmendir, olayları nasıl çevirirse öyle algılarız. Bunun farkında olursak olumsuz çevirmeyi dahi olumluya çevirebiliriz.
*Korku filminden korkmamak için yapacağımız tedbir, televizyonu kapatmak veya sesini kısmak değil, bunun sadece bir korku filmi olduğunu bilmektir.
*Endişelerle baş etmenin en güzel yöntemi, endişelerle baş etmemektir. Endişe hep olacaktır. Endişe bazen kontrol edemeyeceğimiz bir duygu olabilir. Duygulara iyi, kötü, olumlu, olumsuzca yaklaşmadan, onları sadece duygu olarak görmek insanı iyi hissettirecektir. Misafir olarak görmek gerekir her duyguyu. Hepsine eşit davranmak gerekir.
– Salih Zeki Pehlivan
Yayını izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=nEiO_n-GKs0
Podcast için: https://open.spotify.com/episode/7KViekAg02WQXvJ0skvObX