Küsmek; Hoşa gitmeyen bir tutum, davranış veya söz dolayısıyla gücenip görüşmez olmak, darılmak, ilgiyi kesmek. Türk dil kurumu sözlükte böyle tanımlamış. Psikologların ifadesi ile bilhassa içe dönük ve kaygılı kişilerin konuşmak ve sorunu çözmeye çalışmak yerine konuşmayarak ve beden dilleri ile kendilerini ifade ederek verdikleri bir tepki ve geri çekilme hali. Niye yaparsın? Bilirsin çünkü birini cezalandırmanın en acı veren yöntemlerinden birisi onu kendinden mahrum bırakmaktır. Acı vererek intikam almaktır aslında küsmek.
Bazen yok yere, bazen haklı sebepler hasebiyle selamı kesmek, yok saymak, yüz çevirmek. Bizim toplumdaki önemli iletişim kurma(ma) metotlarından birisidir. Öyle ki ‘’ölüme de dirime de gelmesin’’ şeklinde klişe bir atar bile oluşmuştur halk arasında.
Vaktiyle ben de küserdim. Sonra baktım keskin sirke küpüne zarar misali içimde birikenler beni yoruyor. Hayal kırıklıkları, öfke, özlemek hepsi birbirine karışıp bekliyor öyle, bazen yıllarca. İletişimsiz kalarak iletişim kurma çabası aslında küslük. Ben buradayım, beni fark et, ilgilen, gönlümü al demek aslında. Hep söylerim; bize konuşmayı öğretmemişler diye zira öğretseler konuşarak çözmek isterdik.
Ciddi manada etkin bir fiil küsmek. Bu eylemin vuku bulması için çaba göstermeniz gerekiyor. Tam bir pasif saldırgan tutum. Niye küstüğünü unutmayacaksın, telefondan sileceksin, görünce görmezden geleceksin, karşılaşacağını bildiğin ortamlara girmeyeceksin, söyleneceksin, bol bol niye küstüğünün dedikodusunu yapacaksın, arada laf göndereceksin onlara zeval olmayan elçilerle. Ortak çevreni de yoracaksın, onların da bir çabası olacak sizin küskünlüğünüzü idare etmek için. Ayrı planlar yapacaklar, hassasiyetlerinizi kollayacaklar. Barıştırmaya çalışacaklar ya da laf taşıyıp iyice körükleyecekler. Çok yorucu vesselam. Acaba sulh etmek daha mı zor? ‘’Ben buna kırıldım, şunu şöyle anladım, beklerdim ki şöyle yapasın’’ diye anlatmak daha mı yorucu acaba? Bu tenakuzu çözmeyi size bırakıyorum.
Ben küs kalmanın sorunları konuşmaktan daha yorucu olduğunu fark ettiğim senelerde kırgınlık içinde olduğum kişilere zeytin dalı uzattım ve dalı tutanlarla bir şekilde barıştım, tutmayanlara ben kırgın değilim. Niye küstüğümü konuştum, gerekenlerden özür diledim. Üzerimden nasıl bir yük kalktı tarifi imkansız. Kabul etmek lazım fabrika ayarlarına dönmek biraz zaman alıyor, bazen eskisi gibi olmuyor hiçbir şey. Ama çok hafifliyorsun.
Bazen gerçekten icap etmez mi küsmek? O kadar derin yaralar ki bazı durumlar. Yine küsmek çözüm değil, mesafe konulur, sınırlar çizilir, belki görüşmek seyrekleşir zaruri haller harici ama yine küsmeye hacet yok.
En kötü küsmelerden ikisi aile içi küslük diğeri yıllarca emek verdiğin dostla küslüktür. Sonsuza kadar görmezden gelmek çok zordur onları. Seviyorsun çünkü. Bu durumlarda anlaşılmayı beklemek son derece sağlıksız bir tutumdur, zihin okuma meziyeti kimse bahşedilmemiş. Kapıları kapatmak ve ötekileştirmek medeni bir hal değil. Güzel olan konuşmak, ifade etmek, gerekirse hesap sormak, ayıp etin, çok kırıldım demek. Böylesi çok daha insani ve tedavi edici.
Evliliklere bakıyorum insanlar çocuklarını pamuklara sarıyor, onları mutlu etmek ve iyi yetiştirmek üzere insanüstü çaba harcıyor. Ama aynı çocuğun önünde haftalarca küs kalmanın çocukta yaratacağı tahribatın ne denli büyük olacağını düşünmüyor. Konuşun, vazgeçemediğiniz beklentilerinizi, karşılanmadığını düşündüğünüzü ihtiyaçlarınızı ifade edin lakin küsmeyin.
Bir de iş yerinde küsenler var. Selam verirsin almazlar. Mail atarsın tınmazlar. Bilgi beklersin vermezler, toplantı olur gelmezler. Burayı geçmeden iş yerinde komik bir küslük hikâyesi anlatayım; danışmanlık yaptığım bir şirkette satın alma müdürü bana patronla ilgili dert yanıyor ‘’ ben iki yıl küstüm kendisine, daha geçenlerde normale döndüm’’ dedi. Ben ‘’ peki dedim bir şey sorduğunda ya da konuşmanız icap ettiğinde ne yaptınız?’’ Cevap ‘’ kendisinin haberi yoktu ki’’ Bunlar da en büyük mağdur grup oluyorlar dağa küsmüş tavşanlar olarak.
Peki, çok kırılınca, yara alınca, sukutu hayale uğrayınca küsmek bazen zaruri mi dersiniz? Sorunlarınızı konuşarak çözme beceresi geliştirin ve sevdiklerinizle iletişimi kesmeyin. İlişkiler ceza vererek rehabilite edilmiyor. Küsme pasif bir eylemdir ve karşı tarafı yok soyma olarak algılanabilir. Kasıtla karşıdakini değersiz hissettirmek çabası vardır bu eylemde. İnsanlara sizin için değersiz olduklarını hissettirmek mesafeleri ve ruhunuzdaki yaraların derinleştirmekten ala işe yaramaz. Olaya dargın olduğunuz penceresinden de bakın ve anlamaya çalışın. Anlamaya çalışmak iksirdir, iksir. Olayın kendinizle ilgili kısmını yeniden analiz edin ve hata yapabileceğinizi kabul edin. Dargınlıklarda genellikle sürecin sorumluluğu hep karşıdakine atılır. Oysa her küslüğün iki tane sorumlusu vardır. Özeleştiri yapın, hatalarınızı kabul etmeniz çözüme giden yolda bir adımdır. Beklentilerinizi ifade etmekten kaçınmayın, sorunları kafanızda büyüterek devleştirmeyin, KONUŞUN.
Küstüm çiçeğini bilir misiniz? Dokunduğunuz zaman yaprakları kapanır. Yarım saat sonra tekrar açar. Ortaokulda bir hocamız ‘’küslükleriniz en fazla küstüm çiçeğininki kadar olsun’’ demişti. Ne güzel demiş.
Nur içinde yatsın, 2007 de kanserden kaybettiğim bir arkadaşımla en son sohbetimizde ‘’ en çok neye pişmanım biliyor musun? Çok küskünlerim var, barışamadan gideceğim, vaktim yok o kapıları tekrar tek tek çalmaya’’ demişti. Bu konuşmadan bir ay sonra da hakka yürüdü. Darılabilirsiniz, kırılabilirsiniz, gücenebilirisiniz ama küsmeyin. Sayısı fazlaca küskünlükler biriktirmiş iseniz vakit sorgulama vaktidir. Çok klişe bir bitiş yapmak istiyorum yüksek müsaadenizle; ”şu üç günlük dünyada değmez küslüğe.”