Son zamanlarda hangi şirkete eğitim ya da danışmanlık amaçlı gitsem ya da koçluk yaptığım hangi yönetici ile konuşsam gündem ekonomik kriz. Çoğunluk kaygılı ve herkes kendince bir öngörü elde etmeye ya da çıkış yollarına dair çözümler bulmaya çalışıyor. Türkiye’nin çok krizleri atlatmış olmasının verdiği bir umutla bunun da geçeğine dair pozitif yorumlara, acaba bu defa başka mı, olmayacak mı soruları da eşlik ediyor.
Ben kriz nereye gider, ne kadar sürer, dolar neleri görür, finansı nasıl yönetmeli konularına dair yorum yapacak uzmanlığa sahip değilim, bu konudaki öngörüyü işi yapanlara ve bilimini yazanlara sormak daha doğru. Ben uzun yıllardır sahada olan bir danışman ve eğitimci olarak hem deneyimlerimden hem de işim hasebiyle ulaştığım bilgilerden istifade ederek bu süreçte yapılması ve yapılmaması gerekenleri sizler için toplamaya çalıştım.
1. UMUT: Böyle zamanlarda herkesin sinirleri bozuluyor ve hem ruh hem beden sağlığı bundan nasibini alıyor. Sinirlerin bozukluğu sıhhatli düşünmeyi engelliyor, iş ve aile yaşamındaki ilişkileri bozuyor. İyi hissetmeyen ve umudunu tamamen yitiren insanın çıkış yolunu araması, üretken kalması, çalışma arkadaşlarına ilham vermesi ve yaratıcı fikirler bulması zorlaşıyor. Yargılayan bakış açısından, öğrenen bakış açısına geçmek ve bu sürecin de bizlere yeni kazanımlar vereceğine dair kuvvetli inanca tutunmak iyi bir seçim. Savaşa bile katılmış bir yaşlının yıllar evvel söylediği ‘’ Bir olay olduğunda kendine sonunda ölüm var mı diye sor, ölüm yoksa umut vardır’’ sözü bana kaygıya teslim olduğum zamanlarda umut verir. Herkes en tepedeki kişinin gözünün içine bakar. Onun gözünün ışığı söndüyse, omuzları düştüyse ekip inancını ve üretme motivasyonunu kaybeder. Dolayısı yönetenlerin söylemleri ve algılanma şekli şirketin geleceği açısından çok önemlidir. Bu süreçte tüm yöneticilerin ve çalışanların sisteme maksimum üretim ve kar için hizmet eder durumda olması gerekir. Yüreğinde umudu olmayanlara aşağıdaki maddeler fayda sağlamayacağı için önce umudu seçmeye kendini ikna edip orada kalmaya gayret etmenizi tavsiye ederim. Etrafınızda ; ‘’Bu ülkede yaşanmaz, gitmek lazım, iş yapılmaz, çocuklarımızın geleceği çok kötü olacak, bu gidişle hepimiz işsiz kalacağız’’ diye düşünenler olacaktır, çok normal duygu ve düşünceler. Oraya transfer olmak yerine onları da umuda davet etmeyi şiar edinin zira hepimizin buna çok ihtiyacı var.
2. İLETİŞİM: Böyle dönemlerde iletişimi yönetmeyi bilmek de fazlasıyla önemli. Zira çalışanların en büyük korkusu işini kaybetmek ve yoksullaşmak. Belirsizlik üretkenliği düşürüyor ve bu ihtiyacımız olan son şey. Kuvvetli ve açık iletişim kurmanın büyük ihtiyaç olduğu zamanlar. Geçtiğimiz günlerde bir eğitimde şirketin genel müdürü çalışanlarda bir açılış konuşması yapmak istediğini söyledi ve onlara zor zamanlardan geçiyor olduklarını umut kırmadan izah edip, birlikte yola devam için birlikte çok gayret göstereceklerini ve şu an için küçülme yönünde bir kararları olmadığını söyledi. O gün onlarca kişi yanıma gelip bu konuşmanın onlara ne kadar iyi geldiğini ifade etti. Eğer resmi kanallarda iletişim kurup gerçeklerimizi ve neye ihtiyaç duyduğumuzu vaktinde anlatmaz isek resmi olmayan iletişim (dedikodu) devreye girer ve onun getirdikleri ile başa çıkmak zor olabilir. Ve bu iletişimle birlikte kuvvetli bir inanç ve işbirliği olan bir iklim yaratmak mümkün. Ortaklarınızla, çalışanlarınızla ve ailenizle duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı lisanı münasip ile konuşmayın seçin, iletişimsizliği ve içinize kapanmayı tercih etmeyin.
3. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ: Böylesi dönemler aşırılıkları düzeltmek, optimizasyonu sağlamak için bir fırsat bile olabilir. Ancak çoğu yatırımcı paniğe kapılıp, hızlı küçülme yönünde aksiyon almakta ve bu eyleme de işten çıkarmalar yapmakla başlamakta acele edebiliyor. Yetkinlik sahibi insan sermayesini yitirmek işletmeler için büyük bir risk. Ve iyi yönetilemeyen işten çıkarma süreci ile dışarıda işsiz kalmış eski çalışanlarınız, içeride ise umutsuz mevcut çalışanlarınız olacak. Bu seçenek üzerinden yol almanın zaruriyet olduğu hallerde ise bu süreci en doğru nasıl yönetmek gerektiği üzerine kafa yormalı. Çalışan gelişimi konusunda şu ana kadar ne yaptığınız gözden geçirin ve bundan sonra çalışanlarınızın hangi yetkinlikte olmasına ihtiyaç duyduğunu gözden geçirin ve insan sermayenizi geliştirmek için zaman, para ve emek harcayın. Yetersiz insan kaynağı ile vasat işler çıkar ve vasatlık bizi zor zamanlardan çıkaramaz.
4. SİSTEM YAKLAŞIMI: Sistemsiz çalışan şirketler için şirketin hafızasını kişilere teslim etme kronik hastalığından çıkmanın tam zamanı. Türk şirketlerinin işi yapmaktan yazmaya vakti olmuyor, vakit artık yazma vakti. Süreçlerinizi yazın, standartları belirleyin, işleri ve görevleri tanımlayın. Yönetim bilimi buna planlama der. Sonra bu yazılı süreçlere uygun çalışma kültürü oluşturmanın gayretinde olun, yani yazdıklarınızı yapın. Süreçlerinizi kontrol edin ve risk yönetimi mantığı ile olabilecek risk ve fırsatları analiz edin. Sistem kurarken teknolojinin nimetlerini de görmezden gelmemeli.
5. VERİMLİLİK, ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME: Yineliyorum, teknoloji kullanımını da içeren ve verimsizliği azaltamaya yada ortadan kaldırmaya yarayacak aksiyonlar alma vakti. Bizim krizden çıkış reçetemizde üretmek var ama üretimi de bilimine uygun yapmak elzem. İş dünyamız yönetim biliminden istifade etmeli ve ölçemediğinizi yönetemezsiniz yaklaşımını benimsemeli. Peki, neyi ölçmeliyiz diyen için referans yazım
6. MÜŞTERİ ODAKLILIK VE SATIŞ: Dile pelesenk olan ama yerine pek az getirilen vaat olan müşteri odaklılığın tam zamanı. Müşteri memnuniyet oranlarınıza bakın, müşteri şikayetlerini hassasiyetle takip edin, tekrar eden müşteri oranınızı izleyin ve anahtar müşterilerinize fazlasıyla odaklanın, Müşteri Kaybı Oranlarınıza bakın ve sizi artık tercih etmeyen eski müşterilere neden diye sorup yine şans isteyin. Ve herkesin dolaştığı kızıl denizleri bırakıp mavi okyanuslara açılın bu konuda size Mavi okyanus stratejisi konusunda yazdığım yazımı okuyup işin felsefesini öğrenmek isterseniz.
7. PAZARLAMA: Pazarlamanın tüm fonksiyonlarında nerede olduğumuzu düşünmenin tam zamanı. Ürün değil değer satın yine fazlasıyla dile gelen bir öneri. Fakat bizim çoğu şirketimizin ürünlerini de onun sağladığı değerleri de anlatma kabiliyeti oldukça zayıf. Önce kendimizi ifade etmeyi öğrenelim. Dijital mecralarda gösterdiğimiz varlığın kalitesi sorgulanır halde. Koca koca şirketlerin web sayfaları vasat ya da kötü, hatta bazılarının yok ya da yıllardır orada duran yapım aşamasında bildirimi var. Var olanlar ise 2006 da çektiği fotoğrafları koymuş, artık yapmadığı ürünler ve satmadığı hizmetler orada. Diğer sosyal platformların yönetimi ise yine çoğunluğun başarıyla yürütemediği konular. Sanırım bu alanlarda da şirketin durumuna bir bakıp, bu işi yapan uzmanlara ulaşıp, şirketin dışarıya görünen yüzünde saçını başını taramanın vakti. Ve yine hedef kitleyi tanımlama, pazar araştırmalarında istifade etme ve sizin için doğru pazarlama stratejinin ne olduğu konusuna emek vermekte fayda var.
8. KOÇLUK VE MENTÖRLÜK: Kriz dönemlerinde en zor konulardan birisi, çıkış yolunda doğru çabayı gösterirken yolda kalmak. Bu süreçte yoldan çıktıkça sizi yeniden tutunduracak, zihniniz berraklaştıracak, potansiyeli ve geçmişte neleri başardığınızı size hatırlatacak, size doğru soruları soracak, mevcut durumunuzu sorgulatacak ve en önemlisi bakış açışınızı değiştirmenize destek verecek koç ve mentörler bir ihtiyaç olabilir. Bunlar bizler gibi bu işi profesyonelce yapan kişiler olmak zorunda değil, kimi zaman bir dost, bir çalışma arkadaşı, sektörden bir üstat veya babanız yani aklına ve deneyimine güvendiğiniz birileri olabilir.
Bilgenin birine öğrencisi gelir ve hocam bugün çok kötüyüm der. Hoca geçer der, gönderir. Bir zaman geçer ve öğrenci neşeyle gelip çok iyi hissettiğini söyler. Hoca ise bu da geçer evlat der. Ben de yazımı okuyan ve umuda tutunmaya ihtiyacı olanlara ‘’Bu da geçer’’ demek istiyorum. Biz elimizden gelenin en iyisini yapalım gerisini haline bırakalım.