Mayıs ayı sonunda, Hacettepe’ den mezun olduktan sonra bir daha hiç bulaşamadığımız üniversite grubumuzla buluştuk. Herkesin hikayesi vardı. Celale’mizin son zamanlardaki en mühim hikayesi oğlunun gördüğü lösemi tedavisi idi. Onun gücünden, enerjisinden ve bu deneyimi pozitif yorumlama şeklinden çok etkilendim. Diğer yandan, Hacettepe Üniversitesi Tıp fakültesi, Hematoloji Ünitesi çalışanlarının birkaç yaklaşımını anlattı ve hayranlıkla dinledim zira bu ülkenin işine aşık insanlara çok ihtiyacı var ve ben onun anlattıklarında aşkın alasını gördüm. Gecenin bir yarısı ‘’ben doktorumu istiyorum’’ diye tutturan çocuk hasta için doktor kalkar ve evinden gelir. ‘’Ben bugün emar istemiyorum, korkuyorum’’ derse hasta tüm randevu trafiği değiştirilir. Kemoterapi tedavisi Bora nın mide ve bağırsaklarında hassasiyet oluşturduysa hemşire hanım; ‘’sen merak etme, doktorumuzla konuşup çok güzel koruyucu ilaçlar koyarız tedavine, hiç sıkıntın olmaz’ ’der ve yapar.
Bunları duyunca Celale den onları anlatan bir yazı yazmasını rica ettim ki blogumda yayınlayayım. Hem onlara hem bir yerlerde aynen onlar gibi güzellikler üreten tüm insanlara teşekkür ve diğerlerini de işini güzel yapmaya herkesi teşvik olsun. Buyrun hikaye şöyle;
İlk teşhis konulduğunda, doktorumuz; ‘’Uzun ve zor bir yolculuğa çıkıyorsunuz annesi, hazır olun’’ dedi. Ve kulağıma eğilip; ‘’bu yolculukta, sana çok ihtiyacımız var sağlam olmalı ve tüm algılarını açmalısın’’ dedi. Halbuki, tek istediğim tüm algılarımı kapatıp uyumaktı.
Hiç izin vermediler. Çocuk bakmak, büyütmek itina ve enerji isteyen bir iş olması sebebi ile zordu. Ama lösemili bir çocuğa bakmak daha fazla itina ve enerji gerektiriyordu. Onu öperken ona zarar vereceğini bilmek ne büyük bir çelişkiydi.
Hacettepe’de sen istemesen de sana öğreten, eğiten, olağan üstü destek olup, seni dik tutan bir grup var. Her gün, her sabah ısrarla anlatan diyetisyenlerimiz, fizik tedavi uzmanlarımız, hocalarımız, hemşirelerimiz vardı. Adeta bizler ihtisas öğrencisiymişiz gibi sabırla, özenle ve umutla öğreten, aktaran Bizi her gün şaşırttılar. Bir gün aşçı ve garsonlarımız ‘’Açık ketçap Bora’ya dokunabilir annesi, yedirme’’ deyip, market market gezip bize küçücük ketçaplar buldular. Uyuyan oğlumun yemeğini kaplayıp sonra mesaisi bitmiş olmasına rağmen gelip mikrodalga da ısıtıp, yemesini sağlaması bir diğerinin. Bir başka gün posta servisindeki ablamızın; ‘’çocuklar tazecik, sıcak çay içsin’’ deyip bize sabahın 07.00 sinde çay demlemesi.
Bu zorlu yolu bize nasılda kolaylaştırdılar, minnettarım. Hekimlerimiz ve hemşirelerimiz sonsuz umut kaynağı oldular. Öyle umutlar verdiler ki; tedaviye dair, yaşama dar, ülkenin bu güzel güzel insanlarla güzel yarınlara ereceğine dair. İş ancak böyle aşkla yapılır, dijital ortamdaki bilgileri bırakın her türlü detay ve bilgi, hem de yüzlerce çocuk hakkında onların hafızasında. Çocuklarımız kalplerine yazmışlar. Bora lahmacun sever, Ceren in glüten alerjisi var, Yiğit in dizisi başladı, Nazlı koyu Galatasaraylı, tüm detaylarda onlarda. . Her çocuk onlar için ayrı bir değer, hepsine gösterdikleri ihtimam eşit ve eşsiz. Duygusal zekalarını anlatmaya kelime yok, zira her bir çocuğun farklı bir karakteri, ilgi alanları, huyu ve dünyası olduğunu biliyor ve tüm yaklaşımlarını buna göre tasarlıyorlar. Onlardaki sabır, onlardaki özveri bana güç verdi, inanç verdi.
‘’Bir insan benim çocuğumu neden benden fazla sevsin, düşünsün’’ diye düşündüğüm onlarca olay yaşadık. Mesela; kendine damar yolu açtı bir intern doktorumuz. Bir diğeri, ağlamıştı ; ‘’keşke benim şu güçlü damarlarım sende olsaydı’’ diye. Başhekimimiz, kaldırımda bizimle çay içip, tüm sorularımızı cevaplamıştı. Bora küfür ettiğinde, uzman hekimimiz; ‘’ e hak ettik ama bizde’’ demişti , bana mahcup olma fırsatı vermeden. Bora’nın ilaç alma odasında midesinin bulandığını bilen güzel insanlar. Ona ‘’Evet efendim, bugün ilacınızı nerede almak istersiniz?’’ der ve tercih ettiği odadaki doktara ‘’lütfen odayı boşaltır mısınız? Bora ilacını burada almak istiyor’’ der ve o da memnuniyetle odasını bırakır. İşlerini, çocukları ve bilimi çok seviyor ve aşkla yapıyorlar. Onlar orada olduğu için, biz güle oynaya gidiyoruz kemoterapi almaya ve o yüzden hastanemiz diyoruz oraya.
İşini seven, pırıl pırıl bir gençlik yetiştirmiş Hacettepe nin değerli hocaları. ‘’Allah ilimlerini ve bilimlerini artırsın’’ demiştim. Duyan hekim yolunu değiştirdi geldi; ‘’Ne güzel dua ettin, artık sırtımız yere gelmez dedi. Sizin sırtınız yere gelmesin, o kuvvetli sırtınıza yaslanıp güç alacak insanların size ihtiyacı var. Ben avazım çıktığı kadar yüksek sesle ; ‘’iyi ki varsınız’’ diyorum. Her telefonumuza bakıp, cevaplayan doktorlarımız iyi ki varsınız’’ demek istiyorum. Çözüm odaklılık deyince aklıma hep sekreterimiz Gülben Abla gelecek, her zoru kolay etti ve her seyi çözdü. ’iyi ki varsın’’ Ya Meliha, Filiz, Yasemin. Bizim biricik hemşire ablalarımız, çok kıymetlisiniz. ’iyi ki varsınız’’
Ve Türkiye’m, Hacettepe’m işini seven, ilimi ve bilimi yol edinmiş, işini yaparken iş odaklı değil insan odaklı olmayı ilke edinmiş, sevgi dolu bir kadro yetiştirdiğin için sağol. Uzun yolumuzu ve zorlu yolculuğumuzu kolaylaştıran Hacettepe çalışanları sizler işinizi sevdiğiniz için biz ayakta ve sağlıklıyız. Ben Hacettepe hematoloji’nin başhekiminden postasına kadar tüm ekibine yürekten sarılıp, teşekkür ederim, eksik olmayın.
Celale