BAĞLANMAYA YAZGILI İNSANIN BİRLİKTE YAŞAMAK İÇİN GELİŞMESİ ŞART…
Doğduğumuz aile genetiğinin bizim sınırlarımızı belirlediğini düşündük, inandık. “Bu anne babadan ancak bu kadar olurdu.” dedik. İşin aslı genetik ilmine iman ettik.
Bu bir anlamda kadercilik seven coğrafya insanının olamayana, yapamadığına, en konforlu biat edişine hizmet eder. Geçerli bir sebep bulunmuştu. Genetik bu kadarına elveriyordu.
Evet genetik bilimsel bir gerçek ve evrensel bilgileri taşır nesilden nesile. Ama genetik bizi bir şeye benzetir: kısa, uzun, esmer, sarışın… Ama genetik ile insanı ayırt etmek mümkün değil.
Hiçbir genetik bizim daha iyi daha başarılı daha bir şey olmamızın ayırt edicisi değildir. Beyin bir yazılımdır ve bu yazılımdan biz sorumluyuz.
Birbirimize bağlanmak için doğarız. Hayatta kalabilmenin yanında en güçlü dürtü bağlanmaktır, ve birlikte yaşamak için gelişmek zorundayız.
İşte bu noktada ego sistemden ekosisteme geçmemiz şarttır.
Yani yine içten dışa konusuna bir selam etmeliyiz. Beraber yaşamaya yazgılı insan dünyayı gördüğü gibi değil algıladığı şekilde değerlendirdiğinin farkına varıp, bütün çatışmaların hatta savaşların sadece algılamanın farklılığından olduğunu ve asıl değiştirmek ve geliştirmek zorunda olduğumuz noktanın, algı farklılıklarımız olduğunu anlamalıdır.
Bakış açılarımız arasında fark olabilir, bu insanlar arasında fark var anlamına gelmez. Değişimin sebebi her zaman meşru olmayabilir ama değişime tabiyiz. Değişmek, gelişmek ve evrilmek zorundayız.
İnsanoğlunun alametifarikası meraktır! İşte tam bu noktada felsefe ve mantık ile saflarımızı sıklaştırmalıyız. Bir insanın tırnak içinde başarısı ne zekaya ne yeteneklerine ne genetiğine bağlanabilir. Ne kadar “akıllı” olduğumuza paralel.
İşte bu noktada iyi sorular sormalı, bu sorulardan sonuçlar çıkarmalı ve nedenselliği sorgulamalı yani muhakeme yeteneğimizi geliştirmek zorundayız. İşte bu iyi soruları ancak felsefe ile sorabilir, muhakemesini de mantık ile yaparız.
İnsanın, sahip olma konusundaki sonsuz heves ve iştahı maalesef sahip olduklarını etkin kullanma konusunda aynı ivmede değildir. İnsanın farkındalığı sonsuz aynı oranda da konsantrasyonu kısıtlıdır. Konsantre olmadan yani bir konu üzerinde derinleşmeden öğrenmek mümkün değildir. Konsantre olmak için metodolojilerden yararlanmak ve üzerinde ısrarla çalışmanız tek geliştirme yolunuz olacaktır.
Yaratıcılık kurgu meselesine tabidir. “nasıl daha? “ sorusunu sorduğunuz sürece yaratıcılığınız tetiklenecektir. Ve gördüğünüz gibi yine dönüp dolaşıp soru sormaya yaslanıyoruz.
İnsanın sorgulaması her konuda devam etmeli ki değer sapmalarını fark etsin.
İstediğimiz her şeyi yapamayacağımızı ve bazen de istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda olduğumuzu muhakeme yeteneğimiz fısıldayacak kulağımıza.
Gelişen ve gelişmeye devam edecek dünya döngüsünde şunu hiç unutmamalıyız ki, istikametimiz doğru değilse hiçbir gelişme ve teknoloji bizi ileriye taşımaz.
Başarı için sürece sabretmeliyiz. İlk seferde olmaz ama denemeliyiz. İşte bu noktada Sayın Acar Baltaş’ın da çok üzerinde durduğu yılmazlıkla devam etmeliyiz. Lakin şunu unutmamak lazım ne olursa olsun başarmak değil, elinden gelenin en iyisini yapmanın iade-i itibarını unutmamalıyız.
Dünyanın kaynakları şüphesiz sonsuz, lakin dünyanın size verecekleri ile mutlu olmanız mümkün değildir. Mutluluk peşinden koşularak da yakalanacak bir olgu değildir.
Siz dünyaya kattıklarınız ile mutlu olursunuz. Yani yine atıf yapmalıyız ki ego sistemden ekosisteme geçmeliyiz.
İnsana neyi nasıl başardığından ya da potansiyel cevher olmasından azade ilk olarak insan olmasından dolayı değer verdiğimizde ve bunu öğrendiğimizde hafifleyecek ve yükseleceğiz.
Değişim her an mümkün değişime ne kadar hazır olduğunuz ve gücünüz olduğu sizin yaşınızı belirler. Değişim gücünüz kadar gençsiniz.
Yazan: Pınar Kursun