Sevgili Pınar Kurşun’un “Duygusal Dayanıklılık” üzerine hazırladığı içeriği sizlerle paylaşmak istedik. Keyifli okumalar!
Yedi kere düş ama sekiz kere ayağa kalk!
İnsanlar ve kurumlar için hayatta kalma, yola devam edebilme yetkinliği (duygusal dayanıklılık), üzerine çok konuşulan fakat belki de biraz anlam kayması yaşayan olgu. Duygusal dayanıklılık nedir? Ne değildir? Peki sizin duygusal dayanıklılığınız sınandı mı? İnsan sınandığı kadar mıdır?
Bu içeriği oluştururken #elab ekibinin desteğine de ayrıca teşekkür ederim.
Yaradan size her şeye dayanabilecek bir vücut verdi. İkna etmeniz gereken zihninizdir.
Vince Lombardi
❖Bazılarının çok büyük zorluklar yaşayıp yıkılmamasının sebebi nedir?
❖Bu insanların ayakta kalmasını sağlayan nitelikleri nelerdir?
❖Neden zorluklar karşısında bazı organizasyonlar ve kişiler darmadağın olurken bazıları ayakta kalıp yola devam edebiliyorlar?
Duygusal dayanıklılık tıpkı yaratıcılık ve dinsel içgüdüler gibi insan tabiatının en büyük gizemlerinden biridir.
Duygusal dayanıklılık ile ilgili yapılan araştırmalar kırk yıl öncesine dayanıyor.
Yıllarca birçok farklı kültür, yaş grubu ve hayat hikayeleri gözlemlenerek doğuştan mı yoksa sonradan mı edinildiğine dair cevaplar aranmış.
İlk zamanlarda doğuştan gelen bir haslet olarak tanımlanan duygusal dayanıklılığın ilerleyen yıllarda sonradan da geliştirilebildiği savların arasına alınmış ve buna yönelik gözlemler yapılmaya başlanmıştır.
Özellikle kurumlar söz konusu olduğunda işe alımlarda, zeki, hırslı, çalışkan ve analitik olmak hala popüler kriterler listesini oluşturmakla ve maalesef duygusal dayanıklılık göz ardı edilmektedir.
Bu noktada da açıkçası yaşanan bir paradokstan söz etmeden geçmemek gerekli. Bunu dikkate alıp adayın duygusal dayanıklılığını sorgulayan yöneticilerin aldığı cevaplar da bir o kadar çelişkilidir. Zira 20’li yaşlarındaki adaylar duygusal dayanıklılıklarının yüksek olduğunu söylemektedir. Oysaki duygusal dayanıklılık için sınanmak gerekmektedir.
Bu sınanmalar illaki büyük felaketler, travmalar olmak mecburiyetinde olmamakla beraber, zorluklardan geçmek ve o esnada bireyin davranışları ve zorluklardan sıyrılışları bu sorunun cevabıdır.
Duygusal dayanıklılık acılar ve zorluklar karşısında duyarsız olmak demek değildir. Etkilenmemek, acı çekmemek değildir.
Duygusal dayanıklılığı yüksek olan insanların plastik kalkan diye adlandırılan bir özelliği olduğu doğrudur. Plastik kalkanları mizah ve başkaları ile bağ kurabilmeleridir.
Çocuklar üzerinde yapılan gözlemlerde duygusal dayanıklılığı yüksek çocukların yardım alabileceği yetişkinleri bulabilme konusunda sıra dışı bir yeteneği olduğu görülmüştür.
Duygusal dayanıklılıkta kalıtım unsuru ön plana çıkmakla beraber sonradan da öğrenildiğine karşı kanıtlar artıyor. Ve daha da şaşırtıcı olan, duygusal dayanıklılığı düşük kişiler, doğuştan bu özelliği olan kişilere oranla duygusal dayanıklılık becerilerini daha hızlı geliştirebiliyor.
Duygusal dayanıklılığı yüksek kişiler üç temek karakteristik özellik taşıyorlar.
1-Gerçeği olduğu gibi kabullenmek
2-Hayat ile anlamlı baş kurabilme, anlam arayışı
3-Doğaçlama (brikolaj)
Gerçeği olduğu gibi kabullenmek:
Özünde iyimserlik vardır. Olayları ve yaşananları iyimserlik ve içinde umut taşıdıkları doğrudur. Lakin buradaki iyimserliğin geçer akçeliği, gerçeklik algısını bozmamak koşulu ile düz orantılıdır. Zira altı boş ümit ve iyimserlik bir çeşit inkar psikolojisine ve körlüğe meyil ettirir. Aşırı iyimserlik felakete giden yolu açacaktır ve algı bozucu iyimserlik hayal kırıklığı ve kedere gark ettirir. Bu söylemlerden iyimserlik ve pozitif bakış açısının ötelenmediğinin altını çizmek isterim. Motivasyon amaçlı iyi olasılıklardan bahsetmek makbul olmakla birlikte gerçeklik bilinci çok önemlidir.
Gerçekten gerçeği kabul edebilmek tatsız ve zorlayıcıdır. Gerçekleri olduğu gibi, karamsarlığa kapılmadan kabul etmeniz ise sizi proaktif yapacak ve potansiyel kötü senaryolar için hazır kılacaktır.
Bu noktada da Sevgili Dr. Canan Dağdeviren’in bir röportajını proaktif olmak ve gerçekleri olduğu gibi kabul etmek noktasında nasıl bir fark yarattığını anlamak için izlemenizi tavsiye ederim.
https://www.youtube.com/watch?v=cQw2gvqUZ4U
Anlam Arayışı:
Kötü zamanlarda dahi anlam çıkarabilmek, neden benim başıma geldi ki sorusundan bir kurban psikolojisine değil, benim başıma gelmesinin arkasındaki ben ne yapabilirim, sorusuna gark etme eğilimidir.
Hayat ile anlamlı bir sosyal bağ kurabilen insanlardır. Penisilini icat etmişseniz yaptığınız işe anlam yüklemek zor değildir. Lakin mevzu her ne yapıyorsanız yapın anlamı bulabilmektedir.
NASA’da çalışan bir temizlik görevlisi ile ilgili çok bilinen bir anekdot vardır. Ben her anlattığımda ve duyduğumda etkilendiğim ve nokta atışı bir anekdot olması hasebi ile burada da bir kez daha aktarmak istiyorum.
John F. Keneedy NASA’ya, ziyareti sırasında ne yaptığını sorduğu temizlik görevlisi: “Uzaya insan gönderilmesine yardım ediyorum.” cevabını vermiştir. Bu cevap bize doğru bakış açısı ile anlam yükleme arasındaki bağın güzel bir örneğidir.
Yaşanan zorluklardan anlam çıkarma mekanizmasının duygusal dayanıklılığı yüksek kişiler, bugün yaşadıkları zorlukları aşıp daha dolu temelleri daha sağlam bir geleceğe doğru köprü oluşturduğu inancı ile hareket ediyorlar ki bu köprü şimdiki zamanı yönetilebilir kılıyor.
İçinde bulunulan anın dayanılmaz olduğu hissini yok ediyor.
“Umutsuzken, değiştirilmesi imkansız bir kaderi yaşıyorken bile hayatta kalmak için bir neden bulabileceğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.”
Viktor Frankl, Logoterapinin kurucusu
Ritüele Dayanan Yaratıcılık (Brikolaj)
Brikolaj, elde doğru araç ve yeterli malzeme olmadan bir probleme çözüm üretme şeklinde tanımlanıyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, insanın zor ve stresli anlarda refleks olarak alışık oldukları şekilde hareket ettikleri ve yaratıcılığın bu zamanlarda neredeyse imkansız olduğudur.
Hayatınızda disipline edilmiş ritüel ve alışkanlıklarınızın olması zor dönemlerde hazırlıklı olmanızı ve duygusal dayanıklı olmanızı sağlıyor.
Duygusal dayanıklılık, etik açıdan ne iyi ne de kötü olarak tanımlanabilir.
Duygusal dayanıklılık, büyük ve stres dönemlerinde güçlü olma ve ayakta kalabilme beceri ve kapasiteni ifade eden bir kavramdır.
Kurumlarda da ayakta kalabilme ve zorluklar karşısında devam edebilmenin yolu duygusal dayanıklılığı gelişmiş organizasyonlar oluşturmaktır.
Bu noktada yine değerler sistemi en büyük mihenk taşıdır. Değerlerini belirleyen ve sahip çıkan bir kurumda, değerler değişime uğramaz. Strateji değişebilir, vizyon değişebilir ama değerler değişmez. Duygusal dayanıklılık temelinde karşılaşılan zorluk ve tehlikeler anında ayakta kalma güdüsü ile hareket edip bazen de etik anlayış ile çeliştiği zamanlar söz konusu olduğunda hayatta kalmak için savaşta her şey mubahtır düsturunu izlemektir.
Bu anlamda bir paradoks yaşanıyor gibi görünse de yukarıda da belirtildiği gibi etik olarak ne iyi ne de kötü olarak tanımlanabilecek bir olgudur.
V. Frankly’nin kitabında da şöyle diyor; “Hayatta kalmayı başaran esirler yıllarca bir kamptan bir kampa sürülen ve bu esnada yaşam savaşında tüm vicdani yanlarını yitirenlerdi. Bunlar kurtulmak için her yönteme başvuran insanlardı. Dürüst yöntemler kadar acımasız olanları da kullanabilirlerdi. Hayatta kalanlar olarak biz aramızdaki en iyi insanların o kamplardan canlı çıkamadıklarını biliyoruz.”
Duygusal dayanıklılığın nöral anahtarı amigdalanın kontrolünden kurtulma hızımızda gizlidir.
Sonuç; Duygusal esnekliğe sahip kişiler zor durumlarda umutsuzluğa kapılmaz, şikayet etmez, yaşanan zorluklardan bir anlam çıkartmaya çalışır, çözüm üretir ve yaşanan olumsuzlukları gelişme yolunda bir fırsat olarak görür. Bunun sonucunda da daha sonra karşılaştıkları zorluklar için öz yeterlilik geliştirirler.
Yazan: Pınar Kurşun
Kaynaklar: HBR Duygusal Dayanıklılık, Prof. Dr. Acar Baltaş duygusal dayanıklılık.