Geçtiğimiz hafta Türk Tekstil sektörü hem de enteresan şekilde – bütünüyle – çocuk işçi çalıştırma iddiasıyla hatta iddianın ötesinde suçlamasıyla karsı karsıya bırakıldı. Türkiye’nin önde gelen bir basın kurulusu ithal ettiği bir haberle konuyu çok konuşulur bir hale getirdi.
Peki nedir bu çocuk işçi ; bu konudaki en büyük otorite olan ILO nun Turkiye sayfasında tarif etmiştir.
• Çocuklar için zihinsel, fiziksel, toplumsal ya da ahlaki açılardan tehlikeli ve zararlı işler
• Okula düzenli devam etmelerini engelleyen işler
• Okullarından tamamen ayrılmalarına yol saçacak işler
• Çocukları okul ile birlikte aşırı uzun süren ve ağır işleri beraber yürütmek zorunda bırakan işler.
Yine soz konusu sayfada şu başlık bulunmakta;
Çocuk işçiliği çok farklı biçimler alabilirken, öncelik, 182 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesinde tanımlanan en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğine hemen son verilmesidir:
• Çocukların alım- satımı ve ticareti, borç karşılığı veya bağımlı olarak çalıştırılması ve askeri çatışmalarda çocukların zorla ya da zorunlu tutularak kullanılmasını da içerecek şekilde zorla ya da mecburî çalıştırılmaları gibi kölelik ve kölelik benzeri uygulamaların tüm biçimleri.
• Çocuğun fahişelikte, pornografik yayınların üretiminde veya pornografik gösterilerde kullanılmasını, bunlar için tedarikini ya da sunumunu.
• Çocuğun özellikle ilgili uluslararası anlaşmalarda belirtilen uyuşturucu maddelerin üretimi ve ticareti gibi yasal olmayan faaliyetlerde kullanılmasını, bunlar için tedarikini ya da sunumunu.
• Doğası veya gerçekleştirildiği koşullar itibariyle çocukların sağlık, güvenlik veya ahlaki gelişimleri açısından zararlı olan işler.
ILO nun cok net vurguladığı gibi öncelik yavrularımızı ikinci kısımlardaki işlerden tutmak, onları okulundan ailelerinden uzaklaştıracak fiziksel olarak yormaktan uzak tutacak çalışma alanı oluşturmaktır. Sanırım hepinizin kabul edebileceği gibi İLO nun özellikle son verilmesini istediği ikinci kısımdaki mağduriyetler ülkemizde hiç yok denecek kadar düşük seviyede.
Uzun yıllardır Kurumsal sosyal uygunluk standartları ve insan kaynakları alanında denetim yapıp eğitimler veren bir uzman olarak Türkiye’de tekstil sektöründe çoçuk işçiliği konusunu izah etmek isterim. Hazır giyim devleri çocuk işçi çalıştıramaz. Bu aşırı kurumsal olduklarından yada hassas olduklarından değildir. Bunu teknik olarak yapmaları namümkün. Yüzlerce fabrikada denetim yapmış, denetim raporu incelemiş biri olarak objektif deliller ile net ifademdir. Haberde adı geçen Marks and Spencer, Zara ve Mango gibi markaların sosyal uygunluk şartlarını karşılamayan bir işletmeye sipariş vermeleri imkan dahilinde değil. Dünya markaları çalışmaya başlayacakları üretici firmaları hem kendileri denetler hem de bizler gibi bağımsız denetim kuruluşlarına üçüncü taraf denetimler yaptırır. Burada akla gelen soru; ‘’ peki tedarik zincirinde çocuk işçi olamaz mı?’’ Hazır giyim devlerinin tedarikçileri de hem kendileri hem de denetim şirketlerince denetlenir ve taahhütler alınır. Dolayısı ile bu ihtimal de oldukça zayıf.
Öyleyse Türkiye’de çocuk işçi sorunu yok mu? Var. Türkiye de hemen her endüstride çocuk işçi, kayıt dışı, kötü ortamlarda çalışma var. Bunların çoğunluğu merdiven altı tabir edilen işletmeler yada 3. sınıf atölyeler. Ayrıca, bilhassa tarımda çalışan çocukların sayısındaki artış Türkiye nin hem TÜİK hemde ILO istatistiklerinde negatif seyir içinde olmasının müsebbibidir.
Bütün sorunlar çözülmek içindir. O zaman sosyal uygunlukta ‘uyum’ diyorsak batılının bakış açısı ile bakacağız. Sosyal uygunluk standartlarını yazan milletlerin böyle köklü sorunları analiz ederken kullandıkları bir yöntem vardır. “root cause analysis” yani kök sebep analizi, bir sistemdeki aksamanın gerçek sebeplerini bulmak için yapılan analiz.
Türkiye’de bu sorunun 3 temel sorunu var
• İşçi maliyetlerini yüksek bulan küçük işletmeciler ve atölyeler
• Paraya ihtiyacı olan aile ve çocuklar
• Türkiye nin aniden, plansız Suriye’den aldığı büyük göç
Bu işin bugünden yarına çözülmesini beklemek fazla iyimserlik olmakla birlikte bir an evvel konu ile ilgili tüm ilgili tarafların işbirliği içinde çalışması zaruriyettir.
Bu işin her bir ilgili tarafının alması gereken sorumluluklar ve yapması gereken çalışmalar var.
SEKTÖR TEMSİLCİLERİ: İyi şartlarda çalıştırma ve çocuk işçiliğin önlenmesi konusunda işbirlikçi bir tavır sergilemeliler. Sosyal uygunluğun kurum kültürünün bir parçası haline gelmesinin rekabet avantajı, sürdürülebilirlik ve toplumun sosyal iyileşmesine katkısı açısından önemli olduğu idrak edilmeli. Tedarik zinciri her noktasından çok sıkı denetlenmeli, şüphe uyandıran hiçbir tedarikçi ile iş ortaklığı yapılmamalı.
DEVLET: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Kadın ve Aile Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi konuyla ilgili etkileşen süreçlerin sahibi bakanlıkların çocukların ve ailelerin farkındalığı ve çalışma ihtiyaçlarının giderilmesi, okullaşmalarının sağlanması için daha çok projeler üretilmesi gerekiyor. Yasal şart ve mevzuatlardaki zaafların giderilmesi, denetimlerin sıklaşması ve cezai müeyyidelerin caydırıcı boyutlarda olmasının sağlanması gerekiyor. En mühim konu ise göçmen sorunu ve göçmenlerin çalışma koşullarının ivedilikle belirlenmesi.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI : Etik kurallara uyum kültürünün gelişimi sağlamalılar. Kısa vadeli maliyet azaltmanın uzun vadedeki kayıplarını işletmelerin olgunluk seviyelerine göre aktarmalılar. İşletmelerin iş süreçlerini yalınlaştırarak, risk yönetme ve verimlik kültürü oluşturarak rekabet üstünlüğü sağlayacak projeler üretmeliler. Merdiven altı işletmelerle mücadelede için etkili işbirlikleri geliştirmeliler. Türk sanayicisinin kendisini sosyal uygunluk standartları konusunda hassasiyetleri olan müşterilere ifade etmesini ve algıyı yönetmesini sağlamalılar.
MÜŞTERİLER: Türk üreticisinin yaratıcılığını, esnekliğini, yüklü siparişlere cevap verebilen kapasitesini ve kabiliyetini ayrıca kaliteli ürünlerini sevdiğini ifade eden alıcıların Türkiye’de sürdürülebilir iş yapmak ve kendi müşterisini memnun etmek dayatmacı değil işbirlikçi, yargılayıcı değil objektif, kavgacı değil uzlaşmacı bir üslupla bu sürece pozitif katkı sağlamalı. Sosyal uygunluk için bu denli hassasiyet sergilerken abartılı pazarlıklarla en ucuza en iyi ürünü alma gayretine girmemeli.
ÇALIŞANLAR: Türkiye nin işletmelerinin daha güzel daha kaliteli üretmesi ve uzun ömürlü olması için en büyük çabanın merkezi olduklarını bilmeliler ve motivasyonlarını yüksek tutmalı ve sosyal uygunluk şartlarının aksamaması için duyarlı olmalılar.
TEDARİKÇİLER: Kısa vadede kayıtsız işçilik yada çocuk emeği sömürüsünün sağlayacağı katkıların çok da uzun olmayan bir süre sonra işin tamamen kaybı, sektörün ciddi zarar görmesi ve itibarsızlaşması ile son bulacağını bilip duyarlı davranmalılar.
DANIŞMAN VE DENETÇİLER: Firmalarda yaptıkları sosyal uygunluk temalı eğitim ve denetimlerde didaktik yaklaşımlar, jenerik geri bildirimler ve uygunsuzluk bulmak için çabalamak yerine firmaya ve sektöre katma değer sağlayacak raporlama ve içerikler üretmeye odaklanmalı.
VATANDAŞ: ‘Çocuk işçi var’ serzenişti yerine nerede çocuk işçi yada kayıtsız işçilik var ise ALO 170 i arayacak önce vatandaşlık sonra insanlık görevini yerine getirmeli.
MEDYA: Yayın organları ülke ekonomisine ve lokomotif sektörlere yönelik, toplumun ve uluslar arası algının olumsuz etkileneceği haberleri yapmadan evel etik yaklaşmaya, doğrulamaya ve haberi doğru şekilde yapmaya odaklanmalı. Basın gücünü tüm toplumda duyarlılık oluşuma katkı sağlayacak gücünü doğru kullanmalı.
En temelinde çocuk işçi ve aileleri açısından sosyal uçurumlar, zorunlu göçler vs, işveren açısından da maliyetler rekabet gibi sıkıntılardan ortaya çıkan ve yavrularımızın bu sartlarda çalışmasına sebep olan bu sorunun nedenlerini ve çözümlerini sadece ülke içinde aramak yüzyıllardır bulunduğu coğrafyalarda asla emperyalist politikalar izlemeyen hatta bununla mücadele eden Türk devletlerine ve sonuncusu olan ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’ ne haksızlık olacağı kanaatindeyim. Bugün tüm dünyada bırakın çocukların işçi olarak çalıştırılmasını milyonlarcasının savaş şartlarında yaşadığını on binlercesinin hayatını kaybettiği ortamda eleştiri yaparken çok daha adaletli olunmasını gerektiğini düşünüyorum.