Bu hafta 10 Kasım’ ı geride bırakırken Gazi Mustafa Kemal’ i hasretle ve tabi minnetle andık. Mustafa Kemal Atatürk; ” Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir, benim manevi mirasım bilim ve akıldır.” Demiş.
Atatürk’ü çok seviyoruz. Lakin bildiğinle amel etmediğin sürece her zikir ettiğin anlamını yitirir. Türk toplumu olarak en büyük eksiklerimizden birisi; söylemleri kuvvetli, icraatı zayıf bir millet olmak. Araştırmalar sindirilemeyen bilginin harekete geçme kabiliyetini menfi etkilediğini göstermiştir. Atatürk’ü gerçekten biliyor muyuz? Atatürk’ ü sevmek biraz söylemde kalmıyor mu sizce? Zira Atatürk’ ü anlatmak kolay ama gerçekten bilmek ve yaşatmak marifet.
Evrensel değerlerimizin çoğunu borçlu olduğumuz Atatürk’ ü gerçekten yaşatmak mümkün. 57 yıl süren kısa ömründe yaptıkları ile kendi yaptıklarımızı mukayese etmek dahi Atatürk’ ü yaşatmak için neler yapmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini alenen gösterir. Hayranlıkla dinlediğimiz ve andığımız durağan Atatürk imajının Türkiye’ nin gelişimine miskali zerre katkısı yok. Aynı tonda anlatılan bir öykü kahramanı gibi Atatürk. Bu haksızlık. Türkiye de Atatürk de daha iyisini hak ediyor. Atatürk ü anlamakta natamam olduğumuzu görmek için onun üç konuya bakışını kendi hikayeleri ve hitabeti ile paylaşmak isterim.
EĞİTİM VE ATATÜK
Sakarya muharebesi öncesinde durumun hassasiyeti nedeniyle Öğretmenler Derneği’nin düzenlediği bir toplantı için , görevlilerin uygun görürseniz erteleyelim önerisine Atatürk ” Hayır, katiyen ertelemeyin.” der, ” cahillikle, ilkellikle savaşmak, düşmanla savaştan daha az önemli değildir. Eğitim ertelenmeye ve ötelenmeye gelmez. Toplantıya katılacağım ve öğretmenlerimize konuşacağım.” Der . Şimdi bakıyorum bizde kar yağsın da eğitim yapılmasın diye dua eden eğitimcilerin ve diğerlerinin sayısı hiç az değil.
KADIN VE ATATÜRK
Ve paşa aynı toplantının sonunda Mazhar Müfit Bey’e seslenir ve herkesin duyabileceği kadar bir yüksek sesle şöyle der ; “Kongreye çok sayıda hanım öğretmenimizi çağırdığınız için sizi kutlarım. Ama hanımefendileri niye böyle ayrı oturttunuz ? Sizin kendinize mi güveniniz yok, yoksa Türk hanımlarının faziletine mi ? Bir daha böyle bir ilkellik görmeyeceğimi ümit ederim, kadınlarımız erkeklerle omuz omuza ve eşit şartlarda gayret etmeyi hak ediyor.” Aradan geçmiş 100 yıl Şimdi mühim toplantılara bakıyoruz hep gri-lacivert takım elbiseli erkekler safları tutmuş, yönetenler erkek, vekillerin çoğu erkek -Atatürk ün partisi CHP dahil – kadın yok denecek kadar az .
ÇALIŞMAK VE ATATÜRK
Atatürk’ün şöyle bir hitabı var “Efendiler; yalnız biz zulüm görmedik, bütün İslam dünyası zulüm gördü ve esaret altında kaldı, düşmanlar bizi esaret zinciri altında bırakmak istediler, fakat milletimizin azmi bu zincirleri parçaladı, bağımsızlığını elde etti. Müslümanların karşılaştığı zulüm ve sefaletin elbette birçok sebebi vardır. İslam alemi, Allah’ın emrini yerine getirmiş olsaydı bu sorunlarla karşılaşmazdı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan daha çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak boşuna yorulmak, terlemek demek değildir. Zamanın gereklerine göre ilim, fen ve uygarlığın nimetlerinden azami derecede yararlanmak zorunludur. Hepimiz itirafa mecburuz ki bu konudaki hatalarımız çok büyüktür. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mesut olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ve saadet ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, saadeti için çalışmakta bulunabilir.
Yenibir iş com un yaptırdığı Türkiye iş hayatında tembellik araştırması sonuçlarına göre 2000 kişi ile görüşülmüş. Ve insanlara sorulmuş;
İşyerinde tembel bir iş arkadaşınız var mı?
Evet, var yüzde 94,2
Hayır, yok yüzde 5,8
Nasıl tembellik yapıyor?
İşini yapmıyor, savsaklıyor % 39,8
İşini başkasına yıkıyor %16,5
Facebook’ta, sosyal medyada zaman geçiriyor % 11,0
Yaparız deyip devamlı erteliyor % 9,8
Sürekli bahane buluyor % 9,4
Çaya, kahveye, sigaraya gidip saatlerce dönmüyor % 6,4
Geç gelip erken çıkıyor % 4,1
Sürekli izin ve rapor alıyor % 3,0
Tembelliğini nasıl örtbas ediyor?
Çalışıyormuş görüntüsü vererek % 51,4
Yönetime yakın durarak, yağcılık yaparak % 20,3
Kendini çok iyi pazarlayarak % 16,3
Başkasının başarılarını ya da ortak başarıları üstlenerek % 7,0
Şirin gözükerek % 5,0
Bunca tembelliği icra eden insanlar Atatürk’ü sevmiyor mu? Çoğu çok sevdiğini söylüyor. Hatta bazılarının Kemal Atatürk dövmesi var, bir kısmı arabasının arkasına Ata’nın adını yazdırmış, Sosyal mecralarda güzel fotoğraflar ve videolar paylaşıyorlar. Ama bilseler Atatürk mutluluğu, en çok sevdiği milletine en küçük bir fayda sağlamakta ve hizmet edebilmekte bulmuştur. Ve sevgili Atam’ız bizler sana itirafa mecburuz ki çalışmak ve üretmek konusunda hatalarımız çok büyük. Ülkemizdeki tüm sorunlar için müsebbip olarak kendimiz dışında birilerini bulmakta ustalaştık. Uzun tatilleri çok seviyoruz. Masa başı iş diye bir iş modeli istiyoruz. Hatta birisi çok çalışırsa ‘’ işin çok yorucu değil mi yahu’’ deyip kendimizden bir tane yapmak istiyoruz. Devlet memuru olmak için büyük gayret ediyoruz ama vatandaşa ve millete hizmet aşkından ziyade garanti ve daha az çalışma ihtimali yüksek olduğundan. Aklın yolundan gitmeyi ve bilimden istifade etmeyi neredeyse unuttuk. Çoğumuz senin ‘’Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” Düsturunu unuttuk.