15 Temmuz Cuma gecesi Başbakan’ın ‘’Kalkışma var’’ açıklaması ile dünya başımıza geçti. Sonrası malum. Savaşı yaşadık. Asla, asker tabir edemeyeceğimiz, canımız askerimizin üniformalarını giymiş bir grup hain bizi kör kuyularda merdivensiz bıraktı. Bu kalkışmayı sadece hükümete yapılmış saymak büyük acizlik ve akıl tutulmasıdır. Bu hain saldırı Atatürk ün kurduğu Cumhuriyete, demokrasimize, Gazi meclisimize kısacası milletin egemenliğine yapıldı. Bunun siyaset üstü bir durum olduğunun idrakinde olmak son derece önemli. Milletin vergisi ile yıllarca evini geçindiren hainler, milletin vergisiyle ve vatan müdafaası için alınan tankla tüfekle yine milleti vurdu. Emir komuta mağduru zavallı eratı travmalara soktu. Türkiye’nin geleceği masum çocukların travmalar yaşamasının müsebbibi oldu. Tıpkı başbakanın torunu gibi tüm çocuklar ‘’ asker niye insanları vurdu?’’ sorusunu sordu. Devlet Bahçeli nin tabiriyle ‘’ caniler bu güzel halkı hüngür hüngür gözyaşlarına boğdu.
Bu vahim hadise bende Liyakat, adalet, hakikat, asalet, sadakat, şehadet, gayret, millet,üzerine yazma ihtiyacı doğurdu.
1. Liyakat: Mete Yarar çok güzel bir tespitte bulundu; ‘’Türkiye nin en büyük sorunu liyakat’’ dedi. Bakınız, bu örgüt kritik kurumlarda evvela personel daire başkalıklarını ele geçirmiş ve kendi adamlarını ilgili yerlere yerleştirmiş. Türkiye’de bir kısım özel kurumda, kamuda ve sivil toplum kuruluşlarında kimin adamı, etnik orijini ne, mezhebi ve meşrebi ne, hangi tarikata mensup kriterleri hala seçme ve yerleştirmede son derece belirleyici. Aynı partide bile bakan değişir, belediye başkanı değişir bir bakarsınız tüm kadrolar da değişmiş. Kim bilir, kim bilmez değil, kim bizim, kim bizden önemli. Sadece personel değil, tedarikçi seçerken bile bizim adamımız olsun yaklaşımı hakim. Öncelikle liyakat sahibi insanlar yetiştirmeli, liyakate haiz kişiler ise değerlendirilmeli ve doğru yerlere getirilmeli.
2. Adalet: Bir Fransız atasözü vardır; ‘’Adaletin küçüldüğü ülkelerde suçlar büyür’’ diye. En büyük evrensel suçlardan birisi olan darbeye kalkışılan ülkemde vatandaşlar kendi tankıyla, uçağıyla vuruldu. Demek ki adalete çok ihtiyacımız var. Gecen yıl bir eğitimde tanıştığım bir İngiliz ; ‘’Gece yarısı ekspresini izledim, Türkiye öyle bir yer mi?’’ dedi. Bu sorunun muhatabı olmak yüreğimi dağladı. Ve bu örgütün varlığını haykıran, çığlığı duyulmayan, 3.5 yıl doğruları söylemesi hasebiyle hapis yatan Ahmet Zeki Üçok ; ‘’ Ben devletime ve milletime çok kırıldım’’ derken adaletsizliğin kurbanı, boş yere yıllarca yatmış, hastalanmış ve hatta intihar etmiş bir sürü insanın sesi oldu. Kamuda, özelde veya sosyal alanda fark etmez, bilhassa yönetenler, adalet dağıtanlar ve karar vericiler iyi insan olmayabilirler ama adil insan olsunlar. Aldıkları her kararda hakkaniyet var mı sorsunlar. Hukukun üstünlüğü lafta kalmasın.
3. Hakikat: Görünen ve hakikat çoğu zaman farklı olabilir. Tasavvuf felsefesinde zahir ve batın kavramları vardır. Zahir: görünebilen, algılanabilen anlamındadır. Batın: görünemeyen, algılanamayan anlamındadır. Terör suçu işleyen bu örgütle, bir şekilde muhibbi olarak bağı olan insanların bir kısmının zahire baktığını düşünüyorum. İyi dediğimiz kötülüklere, kötü dediğimiz iyiliklere gebe olabiliyor. Hakikate bakmalı. Sorgusuzca biat etmek, rasyonel düşünceden uzak, bize tesir eden teslim olmak kabul edilemez. Bu riskin Türkiye için hala devam ettiği aşikar. İnsanların bilhassa inançları, dini duyguları sömürülmeye uygundur. Buna müsaade etmemeli.
4. Asalet: Bir yandan milletçe tek yürek olmanın eşsiz güzelliğini yaşarken öte yandan bu ağır kriz ortamında edepten nasibini almamış insanların nasıl çirkinleşebildiğini, provokatörlüğü meslek edindiğini görmek de pek yaralayıcı oldu. Hele bir kısım aydın, sanatçı ve gazeteci gibi kitleleri etkileme becerisine sahip insanların birleştirmek yerine ayrıştırmak için gayretini, darbeden medet uman ve asaletten zerre nasibini almamış hallerini gördük. Sözüm sessiz kalanlara değil, konuşmayanın vatan sevgisini teraziye çıkarmak haddimiz olamaz, suskunluk tercihidir ama bilhassa sosyal mecralarda küfür, hakaret, kışkırtma ve aşağılama ile kendini ifade eden, ortama zehir ve öfke kusanlara bizim atasözümüz güzel gider; asil azmaz, bal kokmaz.
5. Sadakat: Şairin dediği gibi; ‘’İnsan her yerde insan, sadakat aradan çıkınca’’ Ne çok ihanete tanık olduk 15 Temmuz’da. Reisicumhurların yaverlerinden, generallerin şahdamarı gibi yakınları ve mühim siyasetçilerin kendi öz kardeşleri ihanetin kitabını yazdı. Birinci maddede liyakatten bahsetmiştim. Liyakati olmayanın sadakati, sadakati olmayanın liyakati beş para etmez. O zaman tüm yönetenler ve atayanlar bilecek ki bunlardan biri olmadan diğeri kıymetsiz. Sadakatin destanını Astsubay Ömer Halisdemir yazdı. Gerek ülkesine gerek komutanına olan sadakati ile Türkiye’yi çok daha büyük bir vahşetten kurtardı. Bizim bilmediğimiz nice kahramanlar vardır sadakatleriyle vatanı ayakta bırakan. Sağolsunlar.
6. Şehadet: Bu süreçte vatan için şehadete eren kahramanların her birinin hikâyesi yürekleri ayrı dağlıyor. O gece onlar orada canlarını vermese Türkiye 16 Temmuz’da bambaşka bir sabaha uyanacaktı. Şirketimizin merkez ofisi Avusturalya direktörü Leon bir mail atmış; ‘’ Cumartesi günü sabah kızlarım Savannah ve Matilda Türkiye’de ne oluyor baba dediklerinde göz yaşları içinde onlara anlayabilecekleri dilden anlattım. Ama Hülya şunu bil; Türkiye tılsımlı bir ülke bu süreçten daha güçlü çıkacak. Ayrıca demokrasi için canını veren insanlar boş yere ölmedi, onlar sizin kahramanlarınız. Ben ömrümde böyle bir sivil direnişine tanıklık etmemiştim. Demokrasiye olan bağlılık ve aşk konusunda Türkiye tüm dünyaya önemli bir mesaj verdi.’’ Leon haklı. Bu vatan 15 Temmuz gecesi şehit olan, yaralanan ve mücadele eden Çanakkale ruhlu kahramanların bize hediyesi oldu.
7. Gayret: Kredi kuruluşları puanımız düşürdü, olsun. Turistler gelmiyor, olsun. TL değer kaybetti, olsun. Borsa kötü, olsun. Bunlar olur, olacak. Ama Türkiye bundan sonra kalkınacak. Nasıl? Senin, benim gayretimle. Bir minik hikaye var; Ormanda yangın çıkar ve tüm hayvanlar kaçar, minik bir serçe ise gagasından attığı su ile yangını söndürmeye gayret eder. Diğerleri döner ve ona derki ; ‘’yahu o minicik su ile bu koca yangın söner mi? Serçe ‘’ benim elimden gelen bu’’ der. Münferit çabalar mucizeler yaratır. Şimdi asıl kahramanlık zamanı, milli mücadele ruhuyla koşturmak zamanı, katma değerli işler yapmak zamanı. Benim yeminim; bir kendim için çalışırsam , bin ülkem için çalışmak bundan sonra. Bu satırları okuyan sen de sektersen en çalışkan sekreter ol, doktorsan en titiz ameliyatları sen yap, mühendissen sağlam binalar dik, öğretmensen harika çocuklar yetiştir, bankacıysan iyi bankacı ol, hukukçuysan adaleti sonuna kadar ver, ressamsan en güzel resimleri çiz, müzisyensen bestelerin muhteşem olsun. Ne yapıyorsan en güzelini yap bu ülke için. Bilgiye ve bilime değer ver zira bilgiden ve bilimden uzak çalışkanlık boş yorgunluk getirir. Selçuk Şirin hocanın Yol ayrımındaki Türkiye kitabında Türkiye nin 2009 dan sonra gelişim ivmesini kaybettiğine dair çarpıcı rakamlar var, ne tesadüftür ki terör örgütünün 40 yıllık yapılanmasının icraata tam geçtiği yıl da 2008. Arada bir bağlantı olmaması imkansız. Bu bela gidince, bizler gayret edince güzel şeyler olacak. Dünyanın neresinde olursak olalım tek aşkımız Türkiye olsun. Türkiye için çalışalım, Türkiye için üretelim.
8. Millet: Meydana çıkan cahil, evde duran hain diyen namemnun bir azınlık vardı ama öyle cılızlardı ki seslerini duymadık. Türkiye siyaseti tek ses verdi. Türk basını tek yürek oldu. Alevi mahallerine provokatörler yolladılar, yemedi. Zira bu millet ucuz oyunlardan yeterince acı çekti ve oyuna gelmedi. Kürtler dediler olmadı, Cizre halkı ve tüm Güneydoğu sokakları inletti, ülkesini vermemeye yemin etti. Evet bu büyük şerden bir hayır doğdu. Türk insanı yekvücut millet oldu. Ülkedeki pek çok şeyi eleştiren biri olarak ben 15 Temmuz Cuma gecesi ülkeme ve milletime aşık oldum.
Kemal Kılıçtaroğlu yaşananların değerlendirmesini yaparken şöyle dedi; ‘’Bu antidemokratik girişimin oluşmasında illaki hepimiz etkisi olmuştur, şimdi herkes için oturup muhakeme etme vakti, biz nerede hata yaptık, işlerin bu hale gelmesine ne sebep oldu.’’ Onun bu değerlendirmesi Engin Gençtan hocanın Hayat kitabındaki vurgularını aklıma getirdi. Onun cümleleri aklımda değil ama meali şu; ülkemde kötü şeyler oluyorsa benim bunda kabahatim ve payım ne der sorumluluk alırım, başkalarını suçlamak ve sorumluluk almamak en kolayı. Buyrun hep birlikte olanların sorumluluğunu alalım ve umutlanalım.